Sürdürülebilirliğin görünmez aktörü: Geri Dönüşüm

Yayınlama: 13.06.2023
A+
A-

Bundan bin yıllar önce insanın kontrollü bir şekilde üretebildiği ateş aslında modern çağın mayası oldu. Ateş akabinde çok farklı teknolojiler ile enerji kavramını karşımıza çıkardı.

Bu enerji ısı, su buharı gibi formlarda insanlara hizmet ederken akabinde elektriğe dönüştü. Çıktılar birbirinden farklıydı ama hep aynı şey yanıyordu.

İşte bu döngüde insanoğlu 21. yy’da bir şeyin farkına vardı; enerji üretmek için yakılan şeyler sınırlıydı ve her yanma doğaya zarar veriyordu.

Bu döngüden çıkmayı düşünenler bir anda gökyüzüne baktı. Önce Güneş, sonra rüzgar hayatımıza temiz enerji olarak girdi. Oysa biz bile daha 7 yaşındayken merceklerle kağıt tutuşturuyor, yani güneş enerjisini insani bir faaliyet için kullanıyorduk. Farkına geç varılmadı belki ama gelişen teknoloji ile çok daha kullanılır bir hale dönüştü.

Şimdi her çatıda GES modası başladı. Sanayi kuruluşlarını geçtim, bağ evleri hatta karavanlar bile kendi enerjisini üretebiliyor. İnsan kendi ihtiyacını sağlayacak solar panelleri bir çanta gibi yanında taşıyıp bilgisayarını, telefonunu şarj edebiliyor.

Buraya kadarı işin hikaye kısmı. Peki ya sonrası?

****

Bugün ülkemizdeki üretim hattında en büyük 3 girdi maliyetinden biri enerji. Bizim elektrik faturamız hiçbir ülkedeki müşteriyi ilgilendirmediğinden fiyat rekabetçiliğinde de önemli bir dezavantaj yaşatıyor. İşte bu sebeple kendini karşılama süresi 3,5-4 yıla kadar gerileyen Güneş Enerjisi Santralleri her yerde.

Sanayi cephesinde sürdürülebilirlik denilince hemen yapıştırıyorlar GES’i. Bu konuda yatırım teşvikleri de had safhada kullanılıyor. Peki bu gerçekten doğada azalan kaynaklara karşı kendi karbon izimizi minimalize etmek için yeterli mi?

GES’ten önce sanayideki verimliliği neden tartışmıyoruz? Birçok OSB’de atölye tipi makinelerin yer aldığı fabrika demeye bin şahit tesisler olduğunu biliyor musunuz? Ya da büyük şehirlerde otomasyon, IOT veya ERP konuşulurken bu bölgelerin eski makineleri nereye gidiyor?

Son bir soru da şu:

Bugün ‘yeşil enerji’ dediğimiz GES ve RES’lerin bağlı bileşenlerinin kullanım süresi dolunca onları ne yapacağız?

****

Bizim sürdürülebilirliği konuşabilmemiz için öncelikle üretimdeki geri dönüşümü çözmemiz gerekli. Her sürdürülebilirlik çalışmasını enerjiye bağlıyoruz ama bütün dünya ciddi bir hammadde krizine doğru bayır aşağı gidiyor. Elimizdeki atık denen maddelerin aslında önemli bir hammadde olduğunu kimse mi bilmiyor?

Bugün plastik atıkları kırıp cips haline getiren ve yeni plastik ürünler değil iplik olarak bile kullanılacak hale getirebilenlere üretici demiyor, OSB’lerde yer vermiyoruz. Çünkü onlar sanayideki birçok firmadan daha çok sürdürülebilirliğe katkı sunuyorlar.

Bu özveri de yine cezalandırılıyor. Ama bir yerlerde örgütlü mücadeleleri sürüyor.

Mesela oturmuş ciddi ciddi elektrikli araçlar ile gelecek batarya yükünü, yenilenebilir enerji için kullanılan jel aküleri nasıl geri kazanacaklarını tartışıyorlar. Ya da herkesin şimdilik unuttuğu güneş panelleri ile RES kanatlarının nasıl yeniden ekonomiye kazandırılacağını.

Ama ne hikmetse OSB’de kimse bunları anlatmıyor. Çünkü o günleri konuşmak için en kötü ihtimalle daha 10 yıl süreleri var.

Zaman çabuk geçiyor, bacası olmayan fabrikalar çoğalıyor, enerji yine şekil değiştiriyor. Bu değişimde gerçekten ihtiyacımız olan ana aktörler ise OSB’lerdeki fahiş fiyatlara razı olmalarına rağmen yer bulamıyor.

***

İnsan doğada yanacak şeyler bittiği için gözünü güneşe dikmişti değil mi?

O zaman biraz daha büyütelim çerçeveyi, bataryada kullanılan lityum yatakları, GES panellerindeki bakır ve kadmiyum ile RES’lerin kanatlarında kullanılan çelik, alüminyum gibi maddelerin de arzı doğada sınırlı.

Bu kafayla gitmemek için YEŞİL OSB’lerin içinde en az 2 geri kazanım tesisi (biri plastik biri metal) yer alması zorunlu olmalı!

Ya da biri çıkıp yoktan element yaratmayı bulmalı!