‘Küçük’ yasaklardan toplumsal saldırganlıklara: AKP’nin kültür inşası

Yayınlama: 23.10.2022
A+
A-

20 yıldır iktidar olan AKP yıllarca, kültürel iktidar olamamaktan yakındı. Kültürel iktidar olmak için giriştiği yöntem hegemonya kurmaktan öteye gitmedi. İktidarı boyunca ikinci 10 yıllık yarıdan sonra görece ‘küçük’ yasaklar yerine toplumsal saldırganlık ikame edildi…

‘Kültür siyaseti’ belirli kültürlerin, hayat tarzlarının, dillerin ya da diğer sembollerin kurumsal olarak desteklenmesi ya da dışlanması anlamına gelir. 20 yıllık AKP iktidarının İslamcı dinamiklerinin (kültürel, askeri, ekonomik) en belirgin ve çetin olduğu dönemden geçiyoruz. Her şeyin siyasileştiği, her siyasileşenin merkezileştiği, her merkezileşenin kamusal alandan özel alana kadar sirayet ettiği distopik bir toprak bütünlüğü.

İDEOLOJİK HEGEMONYA

Siyaset, kültür, ekonomi gibi alanlar çoğunlukla birbirinden ayrı şeylermiş gibi görünür fakat sadece ayrı ayrı değerlendirilse de ortada bir ‘siyasi egemen’ olduğu sürece hepsi toplumsal yaşamın politik nüvesi olmuştur. Kadın, etnik köken, şarkı söylemek, spor, içki içmek gibi şeyler siyaset öznesinin dışında olan şeylerdir. Bunların pratiğinde bir hegemonya, bir tahakküm ilişkisi vuku bulduğunda hepsi bir siyaset, toplumsal mesele haline gelir ve hepsinin ayrı bir hikayesi çıkar. Ne giydiğimiz kıyafet, ne konuştuğumuz dil, ne inandığımız din, ne etnik kökenimiz, ne de içtiğimiz içki siyasidir. Bunları birer siyaset haline getiren zorba güç ilişkisi, ideolojik hegemonyadır. İdeolojik hegemonya da bu politize edilmiş kültürlerin güdümüdür. Kültürü politize eden, ondan bir direniş hikayesi doğuran şeyin kendisi var olan iktidar egemenliğidir.

SOMUT PRATİKLER

ABD’de öldürülen George Floyd, İran’da hunharca öldürülen Mahsa Amini ve akabinde patlak veren direniş hikayeleri salt yaşanan olaya özgü sıçramalar değil biriken toplumsal hıncın, “hikmetinden sual olunmayan” iki farklı rejimin kesişim noktası hor görülen, itilen kakılan, bir sınıf kategorisinde bile olmayan iradeli ve bilinçli bir öfkenin patlaması. Ten rengi ve cinsiyet kendi başına siyaset olmadığı gibi bunu siyasileştiren politik iktidar veya lider olmak isteyen (iktidar, din) kültürdür. Bu patlamaların kökeni 1960’lardan itibaren ulusal, etnik, mezhepsel, cinsel kimliklerin bastırılmasına karşı gelişen başkaldırılardır. Bu başkaldırılar, egemen kültüre karşı dönemin devrimci gençliği tarafından adlandırılan ‘alt kültür’ veya ‘karşı kültür’ olarak azınlık grubun değerlerini ve inançlarını ifade etmek üzere isimlendirilmişlerdir. Bu ‘alt kültür’ iradesi bizzat kadınlar üzerinden şiddet sarmalının en vahşi olduğu köktendinci rejimin içinde filizlenerek tüm ‘basiretsiz’ toplumlara umut oluyor son günlerde.

‘TEHLİKELİ KÜLTÜR’

Pandemi koşulları ile birlikte Türkiye’de iktidar “tehlikeli kültür” olarak konumlandırdığı seküler yaşam tarzını benimseyen halka karşı daha saldırgan bir hüviyete büründü. Müzik yasakları, gece sokağa çıkma yasakları, içki yasakları ve ardı arkası kesilmeyen içki zamları zorba bir kültür inşasının, başka bir yaşam tarzını hakir görmenin izdüşümü oldu.

TEK TİP KÜLTÜR İNŞASI

Müzikten, sokakta gezmeye, yılbaşı kutlamalarından içkiye kadar kendi özdeşleştikleri kültürle gerçek bir yaşamın içindeki farklı kültürlere ket vurmaları büyük bir ayrımı gösterdi. Öyle bir azgın, tek tip sünni kültürün inşa kaygısı ki içkiden elde edilecek olan vergi gelirini dahi umursamadan gerçek bir toplumsal dizaynın savaşına girildi. Salgın bahanesiyle kapatılan mekanlar, sokağa çıkma ve müzik yasakları, sonrasında da bugün gerçekleşen festival yasakları hepsi ‘muhafazakar kültür’ olarak niteledikleri ve meşruluğu asla sorgulanamayan özünde bir savaşın bütünü. Gençliğin de öznesi olduğu, yaratılan, yaşatılan özgür ve modern kültürle hesaplaşmak istemeleri de kendi değerlerini liderleştirmek ve tek tip bir toprak bütünlüğü yaratmakla ilgili. Bu tek tip kültür inşasının saldırısını sadece sosyal alanla bırakmamaları da bizzat salgın döneminde Ayasofya’nın dönüşümüyle de netleşti. Ayasofya hamlesindeki asıl metin de Cumhuriyet düşmanlığı, Cumhuriyet’in yarattığı değerlerle hesaplaşma ve İslamcı rövanşizmin karşılığıydı.

SİVİL TOPLUM VE PARAMİLİTER STRATEJİ

Kültürel/politik hegemonyanın meşrulaştırılmaya çalışıldığı yer de kendi egemen kültürleriyle var olan sivil toplum gerçekliği. Bu sivil toplum gerçekliğini paramiliter bir stratejiye de eklemleyen korkunç bir tablo mevcut. Ait oldukları ve tesis etmek istedikleri kültürün de saldırgan bir paramiliter şekle bürünmesi her birimizi 20 yıllık iktidar ve tahakküm ilişkilerini sorgulamaya yöneltiyor. Seküler yaşamın “milletin değerlerine aykırı” olduğunu canhıraş savunmaları da kendi hesaplaşma arzularıyla beraber yok saydıkları ‘karşı kültür’ün meşrulaştırmak istedikleri zemini.

TOPLUMSAL DÖNÜŞÜMLERİN YENİ KÜLTÜR YARATMIŞTIR

Buraya kadar sayılan her toplumsal norm, siyasal egemen tarafından yasaklarla kamusal alanlardan imha edilme, hor görülme, çıplak şiddetle bastırılma noktasına gelebiliyorsa her biri de direnişin nesnesi haline gelir. Yerellere göre dünya tarihinde onlarca verilecek özerk direniş hikayeleri mevcut, verilen sınıf ve kültür savaşlarının emsali çok. Her toplumsal dönüşümler yeni kültürler yaratmıştır.

Feodalizm kölecilikten, kapitalizm feodalizmden farklı kültürler oluşturmuştur. Bazen geniş kitleler kültürleriyle anılır bazen de sosyal sınıf ve statüler içinde bulundukları dinamikleriyle kültürle anılır. Bunların yanı sıra inorganik olan kültürel hareketler (Anti-komünist köktendinci örgütler), kültürel melezleşme, kültür endüstrisi birkaç önemli nüanslara da dikkat etmek gerekir. Bunlar da başka yazının konular olsun.