‘Biz ve onlar’ ayrımı algısının büyüttüğü milliyetçi sağ

Yayınlama: 19.05.2023
A+
A-

14 Mayıs evvelinde yapılan kamuoyu araştırmaları en iyimser yanıyla örneklem hatasına işaret etti. Anketlerde asla ölçülemeyen bir gerçek 14 Mayıs akşamı sandıkta zuhur etti. Ülkenin 6 Şubat’ta yaşadığı depremle birlikte yerle bir olan kentlerin enkazlarının altında iktidarın da kalacağı beklenen bir ihtimaldi. 2018 sonrası ağırlaşan ekonomik seyir de değişim umudunu perçinliyordu. En azından altı benzemezin mutabık kaldığı bir sürecin sonunda oluşan heyecanla, yurdun ‘geniş’ kesimlerince kabul görmüş cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çerçevelediği siyasi kütlenin 14 Mayıs’ta tek solukta sandıktan galip gelmesi bekleniyordu. Fakat bunun bir yankı odası olduğunu söylemek de epeyce gerçekçi olacaktır.

21 yıllık AKP iktidarının son bulacağı heyecanının memleket geneline sirayet ettiği gözlense de 14 Mayıs akşamı bunun ‘yeterli’ olmadığı ortaya çıktı ve 28 Mayıs’ta sandığın yeniden kurulması tecelli etti. 14 Mayıs akşamının çıktılarından biri de milliyetçi-ırkçı sağın yükselişi oldu. Üstelik bu, kamuoyu araştırmalarına yansımamıştı. 2018 cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinde MHP ve İYİ Parti toplamda yüzde 20’lik bir hacme sahip oldu. Peşinden Ümit Özdağ ile ortaya çıkan ve salt göçmen karşıtlığı üzerinden siyasette oyuncu olmaya çalışan Zafer Partisi ortaya çıktı.

 

Üstelik anılan isim ve partilerin hepsi MHP’nin kamburundan siyaset arenasına ve sandığa doğdu. İnsan haklarını ayaklar altına alan Özdağ, memlekette “biz ve onlar” retoriğine başvurarak popülist söylemler ile toplumda karşılık bulmayı başardı. Kuşkusuz bunun arkasında, memleketin ‘gerçek sahiplerinin’ esenliklerinin ‘tehdit’ altında kaldığı algısı en güçlü argüman olarak inşa edildi. Özdağ’ın kotarmaya çalıştığı politik hattın bir yanıyla AKP’nin bekasını sürdürmesine yardımcı olduğunu atlamamakla beraber, ekonomik krizden doğan dar boğazın, yüksek konut fiyatlarının, ucuz iş gücünün sorumlusu göçmenler ilan edildi.

Yani göçmen varlığının abartılıp tehdide dönüştürülme kampanyası Özdağ öncülüğünde başarıya erdirildi. Yer yer şiddet olaylarına sahne olan nefret, nihayetinde sandık gelip çattığında ortaya çıktı. Özdağ ve oluşturduğu ırkçı blokla birlikte Sinan Oğan üç milyona yakın oy aldı. Ancak Oğan’ın oylarının reaksiyoner olduğunu da unutmamak lazım gelir. Son kertede sandığın gösterdiği gerçek olarak masada sağın büyüdüğü somut bir gerçek olarak duruyor. 28 Mayıs’a giderken Kılıçdaroğlu’nun kazanması için dilinin sertleşmesine pek çokları mutabık görünüyor. Bu bağlamda Kılıçdaroğlu, Oğan’a oy verenleri toparlayabilmek için göçmen karşıtlığına dair bir çerçeve sunması gerekecek. Yaptığı konuşmalarda da bunun işaret fişeklerini çoktan çakmış görünüyor. Fakat biz sağın yükselişine geri dönelim.

Yabancıları kendilerinin gelir ve refahına kast eden yegane düşman olarak kavrayan milliyetçi sağ, yalnızca Türkiye’de değil pek çok ülkede “biz ve onlar” retoriğine yaslanıyor. Bunun küresel bir taktik olabileceğini atlamadan, Erdoğan’ın da epeyce zamandır dümenini bu yöne kırdığını söylemek gerekir. Bu çerçevede MHP ve kamburundan türeyenlerin büyümesi ne kadar sürpriz olabilir? Bu kampanyanların seçimle sınırlı kalmadığını ve evveliyatının olduğunu atlamadan da görece başarıya ulaştığını yinelemek gerekir.

Buradan hareketle yankı odalarına hapsolmadan, memleketin gerçek sorunlarının “patates soğan” ve deprem olduğu birer gerçek olsa da devletin patates soğan fiyatına kurban edilmemesi duygusunun başarıya ulaştığını ve karşılık aldığını da görmemiz lazım gelir. 28 Mayıs’a giderken Kılıçdaroğlu, sağ popülist ve göçmen karşıtı söylemleriyle milliyetçi oyları devşirebilecek mi? Doğrusunu söylemek gerekirse zor ama imkansız değil. Son olarak, Kılıçdaroğlu’nun karşısı her ne kadar büyüyor olsa da toptancılığa girişmeden, Erdoğan’a 37 milyon seçmenin de onay vermediğini unutmamak gerekir.