Kör göze parmak: Başka seçenek mümkün

Yayınlama: 21.11.2022
A+
A-

Türkiye 2023 Haziran’ında oldukça ‘kritik’ bir seçime doğru gidiyor. 7 ay sonra sandıktan çıkacak sonucu bugünden bilemeyiz. Ancak, siyaset sahnesine bakıp sonuçlara dair pek çok senaryoyu tartışabiliriz. “Seçmen tercihini kimden yana kullanacak?” İşte bu soruya verilecek çok fazla cevap pekala mümkün. Anket şirketleri peşi sıra kamuoyu yoklaması alıyor. Güncel duruma göre anketler birkaç puan dışında genellikle aynı seyirdeki ihtimalleri gösteriyor. Onlardan birisi yadsınamaz bir gerçek olarak AK Parti’nin “eski ihtişamını” kaybettiği olsa gerek.

20 yıldır ülkeyi yöneten siyasal iktidar geldiğimiz noktada anket sonuçlarına göre yüzde 30 bandında geziyor. Erdoğan bazı anketlerde ilk sırada olsa da eğrinin aşağı yönlü oluşu iktidarı elde etmesi önünde kocaman bir engel! Zaten tek başına iktidar olamadığı gerçeği “Başkanlık” hülyasıyla somutlanmıştı…

Yurttaşlar yine uzun süredir siyaseti iki blok arasında okuyup, anlamlandırmaya ve tercihini bu doğrultuda yapmaya hazırlanıyor. Millet İttifakı’nın yükselen trendi “iktidar hazırlığı” gibi pekala okunabilir.

Fakat Türkiye’nin gelecek yıllarındaki durumu açısından “tarihsel uğrak” olarak tahlil edilecek bugününden AK Parti’yi ayıklamak o kadar kolay olmasa gerek!

Tercihin iki seçenek arasına sıkıştığı ‘haziran seçimleri’ olumlu veya olumsuz anlamda bir kırılmayı ifade ediyor. Bu anlamda toplumsal muhalefetin her kesiminin üzerine düşen sorumluluk bundan öncekilerden ayrışarak tarihi bir anlama tekabül ediyor.

2002’DEN SONRA TÜRKİYE’DE HİÇBİR ŞEY ESKİSİ GİBİ OLMADI

Erdoğan, 20 yıllık iktidar hikayesini yazmaya başladığı 2002 seçimlerinde, sandıktan çıktıktan sonra yaptığı konuşmada, “Ve bundan sonra Türkiyemizde artık hiçbir şey eskisi olmayacak” demişti. Hakkını teslim edelim, Türkiye’de hiçbir şey eskisi gibi olmadı! Başlarda toplumun bütün kesimlerini kucaklayan daha liberal söylemleri olan Erdoğan, hükümetini devletleştirdikçe geniş kesimleri kucaklamayı terk edip “dinci gericiliği” toplumun bütününe ikame etmeye soyundu.

Bunu kimi zaman demokrasi kisvesi (açılımlarla vs.) altında, kimi zaman da zor aygıtlarına başvurarak gerçekleştirdi. Başarılı olduğunu söylemek karavana tespit olacaktır. Konuyu dağıtmadan, büyük ‘hezeyanları’ anımsamak lazım. Saray rejimi ne kadar devletleşmiş olsa da yeri geldiğinde en çok yakındıkları mesele kültürel iktidar olamamaktı…

Bu bağlamda farklı düşünenler de mevcut elbette. Bir örnek, Millet İttifakı! Ana akım siyasetin en büyük ön kabullerinden biri Türkiye’nin “sağcı” olduğu ki siyaseti de buradan doğru inşa ediyorlar. “Alternatif tercihleri” kendinden menkul gören Millet İttifakı aslında Türkiye’nin “bu denli muhafazakar” oluşuna karşıdan propaganda yaparak Siyasal İslam ile aynı çizgide buluşuyor. Dolayısıyla temelsiz çıktı toplumun geniş kesimlerinde “bilgi” olarak yaygınlaşıyor.

 

ÇOĞUNLUĞUN KARARI ALTINDA EZİLMEK TERCİHİNİZ OLMAYABİLİR

Madem Türkiye muhafazakar değil, bunu neye dayandırıyorsun diye düşündünüz mü? Soruya cevap “evet” ise buradan sonrasını dikkatle okumanızı öneririm. Çoğunluğun verdiği kararın altında ezilmek tercihiniz olmayabilir. Başka bir seçenek olmadığını da düşünebilirsiniz. Bunun biraz yersiz olduğunu söylesem…

İnandırıcı gelmediyse bir örnek vereyim!

Sol Parti, Bursa’da dün kongreye gitti. Nilüfer’de bulunan Bursa Akademik Odalar Birliği’nin ortak toplantı salonunda buluştu. Kürsüden konuşmalar yapıldı, sloganlar atıldı. Diğer bütün partiler gibi rutin işlemleri tamamladı ama bazı farklılıklarla…

Bağımsız sosyalist bir odağın güçlenmesi Sol Parti’nin kendine belirlediği bir perspektif. Buradan doğru da seçim sürecine girerken hazırlıklarını tamamlamaya çalışıyor. Türkiye’nin geleceği için hatırı sayılır bir misyon. Genel geçer olanın dışında sol seçeneğin güçlenmesi hem Türkiye’ye muhalefetin, muhalifliğin Millet İttifakı’ndan menkul olmadığını gösterecek hem de halkın gerçek taleplerinin, yönetilme biçimlerinin ve gelecek tahayyülünün aslında “sanıldığından” daha başka olduğunu hatırlatacak.

Kimilerinin adını bile belki ilk defa duyduğu Sol Parti için hemen “oyu ne kadar?” diye düşünmüş olabilirsiniz. Nasıl olur da adını bile duymadığınız bu parti köylerden gelen binlerce üretici ile miting düzenledi! Sol Parti’nin aslında Anadolu’nun çeşitli kentleri Trabzon, Ordu ve Uşak’ta yaptığı üretici mitingleri “başka bir seçeneğin” tezahürüydü.

YOKSULA YOKSUL OLDUĞUNU ANLATAN MUHALEFETİN DIŞINDAKİ SEÇENEK

Nasıl mı?

Şöyle; ekonomik krizle giderek yoksullaşan Türkiye’de emekçi halka kendi yoksulluğunu anlatmıyorlar. Evvela yangını yaşayana “yangın var” demek ne kadar mantık dışıysa, pazar tezgahından market rafına, faturadan kiraya kadar kadar pahalılığı yaşayana “yoksulluk var” demek o kadar mantık dışı. Sol Parti’nin üretici mitinglerinin çıktılarından en önemli olanı halkın sorunlarını, halkla konuşarak çözüm ve taleplerini ortaklaştırarak çözmeye aday olmaktı.

Keza mitinglerde kürsüye tütün, fındık ve çay üreticileri çıktı. Sorunlarını anlattı tabii çözüm haritasını da çizerek. Pusulanın halkın kendisi olduğu bu mitinglerde başka bir çıktı ise aslında Türkiye’nin o kadar “sağcı” olmadığıydı. Uşaklı, Ordulu, Trabzonlu köylüler sömürge valilerinin aksine fındıktan Ferrero’yu, tütünden Philip Morris’i alaşağı etmeye iştahlıydı.

Üstelik bu örnekler hiç tekil değil. TARİŞ’in, TEKEL’in özelleştirilmesinden bugün rahatsız olmayan yoktur…

SANRI DEĞİL GERÇEK

Bir hatırlatma olarak eklemek lazım gelecek, siyasetin bu biçimi bir sanrı değil. Bir ütopya hiç değil. Daha önce somut örneklerini deneyimlemiş Türkiye. Nerede derseniz 1979 yılında Fatsa’nın yönetilme biçimi o dönemin de bu dönemin de anlayışıyla taban tabana zıttı. Üstüne geçirdiği takım elbise ile siyasetin kendisine taktığı apoletlerle halkın karşısında imtiyazlı olduğunu düşünen belediye başkanlığının nasıl olması gerektiğini göstermişti Fikri Sönmez.

Fatsa Türkiye tarihinde yerinden yönetimin bir laboratuvarıydı. Küçük ama kıymetli bir örnekti. Halkın en küçük birimlerinden oluşan komiteler Fatsa’yı yönetiyordu, apoletli siyasetçiler değil. Bu nedenle Erdoğan’sız Erdoğan Türkiye’si mümkün.

Sol Parti Başkanlar Kurulu Üyesi İlknur Başer, kongrede yaptığı konuşmasında sol seçeneğin güçlendirilmesiyle AK Parti’nin alaşağı edileceğini savundu. Tabii demokrasiyi sandıktan ibaret görmemek gerektiğini ekleyerek. Erdoğan’ın gönderilmesinin en geniş toplumsal muhalefetle birlikte mümkün olduğunu bu anlamda üzerlerine düşen sorumluluğun farkında olduklarını belirtti. Yine şerh düşerek. Başer, konuşmasında ana akım siyasetin karavana politik hattına eleştiri getirdi. 70 yıldır ülkeyi sağcıların yönettiğini ve sağcılarla aynı minderde güreşerek, siyaseti popülizme sıkıştırıp video çekerek Erdoğan’ın yenilmeyeceğini söyledi. Türkiye’yi yeniden kurma iradesini ortaya koyarken güçlü bir solun halkın yararına olabileceğini tane tane anlattı. Umarım çağrısı karşılık bulur mücadelenin çerçevesinde halkın doğrudan kendisinin oluşu Türkiye’nin yeniden mayalandırılmasında olmazsa olmaz.