Yıl 2023 değil de sanki 2000 gibi…

Yayınlama: 27.09.2023
A+
A-

‘Türkiye’nin kaderini değiştiren kriz!’

Ekonomiyle kıyısından ya da köşesinden ilgileniyorsanız bu ifadeyi daha önce en az bir kere düşünmüş ya da duymuş olmanız gerekli.

Tabii ki o kriz meşhur 2001 krizi. Daha doğrusu 1997 yılı itibarıyla başlayıp 2001’e kadar uzanan süreç.

Elbette o süreci birden çok kaynaktan okuyup ortak paydalar doğrultusunda analiz edebilmek bugün içinde bulunduğumuz mali darboğazın çıkışının da anahtarı.

Bu sürecin hemen öncesinde Merkez Bankası Başkanı olarak görev yapan ve akabinde Türkiye Gümrüklerden Sorumlu Devlet Bakanı olan Yaman Törüner’in, ‘Türkiye’nin kaderini değiştiren kriz!’

İsimli kitabında da bu sürecin teknik ayrıntıları çok da güzel bir dille aktarılıyor.

Ama elbette okuma kültürü çok gelişmiş(!) olan toplumumuz açıp hiçbir kaynağı okumuyor.

Törüner’in kitabında geçen ilginç iki cümleden bahsetmek istiyorum bugün.

Bir ekonomi uzmanının kurduğu 2 cümleyi ekonomi çerçevesinde tartışalım. Ben anladığımı anlatayım siz de yorumlara başka ne anlam yüklenebileceğini yazın.

***

Hazırsanız başlıyorum:

Cümlelerimiz, “Kamu bankaları neden kurulur? Kamu bankaları özel bankaların yapmak istemediği işleri yapmak için kurulur!”

***

Bakınca bizi 2001 krizine sürükleyen Merkez Bankası, Hazine ve Kamu Bankası üçlüsünün arasındaki transferleri ve dönemin eksik bankacılık mevzuatının olduğu dönemde bu soru ve verilen cevap çok farklı anlamlara çekilebilir bir mahiyette.

“Kamu bankaları özel bankaların yapmak istemediği işleri yapmak için kurulur” cümlesini açarsak;

Kamu bankaları kar olmasa da görev zararı yazarak dezavantajlı gruplara ya da hedef kitlesine ucuz finansman sağlayabilir. Ya da mevduat tarafında yüksek faiz verebilir. Öncelikleri özel bankaların aksine hiçbir zaman kar etmek değildir.

Buraya kadar her şey çok güzel ama ya bankalar haddinden fazla zarar ederse? Çiftçiye verilmesi gereken ucuz kredi X patrona verilir ve amacından sapan paralar yine aynı bankaya yüksek mevduat faiziyle girerse ne olur?

Görev zararı büyür, büyüyen görev zararı hazineye yük olur. Hazine yükü ödeyemez hale gelirse ya vergi artar ya da Merkez Bankası aracılığıyla para basılıp enflasyon yaratılır.

Neresinden bakarsanız bakın her türlü hasar gören halk olacaktır.

Oysa bunu yapan bir özel banka olsa anında TMSF alır bünyesine ve ‘Dur’ der bu gidişe.

***

Artan kamu harcamalarını finanse etmek adına kamu bankalarından karşılıksız kağıtlar ile alınan borçların, merkez bankasının hazineyi desteklemek adına kar etme çabasına girmesinin tetiklediği 2001 krizinde asıl kırılma yüksek faizler nedeniyle yatırım tarafının durması ile olmuştu.

Üretime ve ihracata yönelik yatırıma gidecek ucuz para kalmayınca sanayici ya durmayı ya da küçülmeyi seçti. Bazıları iflas etti. Bu durum ülkeye işsizlik olarak geri geldi. İnsanlar çalışarak kazandıklarıyla ancak karın tokluğuna çalıştığı için talepteki ani düşüş krizin etkilerini derinleştirdi.

Bütün bunlar olurken kamu bankaları ucuz kredi neden veremedi?

Oysa kuruluş amaçları bu değil miydi?

****

Kriz varsa ödemeler dengesi bozulmuş, dış ticaret açığı ve cari açık çok büyümüştür.

Ülkede kriz vardı ve ne yapılması gerekiyor sorusu dolaşıyordu;

Paniğe kapılıp hatalı kararlar alınmamalıydı,

-Piyasa ekonomisinden ödün verilmemeliydi,

-Döviz ve faizlerde makas yaratılmamalıydı,

-Gereksiz teşvik ve destekleme faydalarından kaçınılmalıydı,

-Enflasyon mücadelesine ve yapısal tedbirler alınmasına devam edilmeliydi.

Ama olmadı, bunlar yapılmadı ve ülke o kabus gibi geçen günleri yaşadı.

Merkez Bankası, Hazine ve Kamu Bankası üçlüsünün arasındaki dans işin muhasebe ile çözülemeyecek noktaya ulaşmasını sağladı.

***

Biz yaşadık, okuduk bunları.

Aradan 20’yi aşkın yıl geçti ama bugün için sanki bir dejavu gibi…