2. Yüzyılının başında Cumhuriyet

Yayınlama: 01.11.2023
A+
A-

100. yılına girerken pek çok kurumunun içi boşaltılmış, ilerici değerleri tasfiye edilmiş, temel taşları yerinden oynatılmış olsa da, aksaya tıksaya, yara bere içinde, düşe kalka, bir şekilde Cumhuriyet’i biçimsel haliyle de olsa 100. yılına sokabildik.

Tarihte 100. yılını kutlayan hiçbir Cumhuriyet’in bu şekilde sönük ve ruhsuz bir atmosferde yeni yüzyılına girdiği görülmemiştir herhalde. Kaldı ki 22 yıldır iktidarda olan ve kendisini 1923 paradigmasının anti-tezi olarak konumlandıran AKP de, 29 Ekim tarihini bir şekilde sessiz sedasız atlatma, mümkün olan en pasif şekilde geçiştirme gayretinde oldu. Bu anlamda başarılı olduklarını da söyleyebiliriz. Buna karşın pek çok büyükşehir belediyesini elinde tutan muhalefetin de Cumhuriyet’in 100. Yıldönümünü siyasal bir gündem haline getiremediği ortada.

Cumhuriyet’in 100. yılına, Cumhuriyet değerlerini ilerleten gelişmeler serisiyle değil, Cumhuriyet kazanımlarının AKP eliyle tasfiyesi altında girdiğimiz için olsa gerek, bestelenen 100. Yıl marşları da ruh ve coşku içermekten uzak kaldı. Bu tabi iyi niyetle marş bestelemeye soyunanların başarı ya da başarısızlığıyla ilgili de bir durum değil. Ortada 100. Yılına giren bir Cumhuriyet üzerine anlatılacak bir başarı hikayesinin kalmamasıyla ilgili bir durum.

Cumhuriyet 100. Yılına girerken anayurdu cemaatler sarmış, ülkeyi yönetenler halifelik sevdası içine düşmüş, laiklik kamusal alandan tasfiye edilmiş, eğitimde çağdaş yöntemlerin yerine dinsel müfredatlar yerleştirerek her yaştan dindar ve kindar nesil yetiştirme projeleri hayata geçirilmiş, tabir-i caizse tarihin çarkları geri döndürülmeye çalışarak 1923 devrimi ile edinilen kazanımlar büyük oranda tasfiye edilmiş vaziyette.

Padişahlık sevdalılarının, gericiliğin tüm renklerinin, akıl dışılığın ülkenin tüm siyasal ve sosyal iklimini belirlediği bir ortamda kutlanacak bir Cumhuriyet kaldı mı sorusu bir yanıyla durmakla beraber, yüzünü aydınlanmacı değerlere dönmüş, Cumhuriyet fikrini sahiplenen geniş kitleler ve onların direngen tutumu sebebiyle arzu ettikleri son noktayı koyamamış olmaları da bizim tutunacak dalımız olsun.

Tam da buradan hareketle Cumhuriyetin 2. Yüzyılı’nda, yukarıda bahsettiğimiz hakikatlerden yola çıkarak ve yüzünü aydınlığa dönmüş kitlelerin direngen tutumuna yaslanarak, Cumhuriyetin aydınlanmacı değerlerini geniş emekçi kesimlerle ve onların sınıfsal talepleriyle buluşturacak bir siyasal hat inşa etme ödevi Türkiye siyasetinin önünde bir görev olarak duruyor.

Yazarın Son Yazıları