Unutulmasın diye: 10 Ekim Ankara Gar Katliamı

Yayınlama: 10.10.2023
A+
A-

O sabah Ankara’ya sinen yanık et kokusu, insanlara aitti. Akabinde nefes almayı zorlaştıran biber gazıyla düşünüldüğünde, metre hesabıyla hayatta kalanların dayanılmaz iç ağrısı yeni başlayacaktı. Uzun lafın ‘kısası’dır 10 Ekim, uzatmadan…

***

Takvimin yaprakları 10 Ekim 2015’i gösterdiğinde saat 10.04’de ardı ardına iki tane canlı bomba saldırısı gerçekleşti Ankara’nın Gar Meydanı’nda. Sonradan öğreneceğimiz bilgiyle 109 kişinin katledildiğini sindirmeye çalışacaktık.

***

ADALETİN TOPAL AYAĞI

Kimileri arkadaşını, dostunu, yoldaşını kaybetti. Kimileri daha yakını olan kardeşini, annesini ya da babasını, dayısını, halasını, amcasını… Gar’ın önünde sabah erken saatlerinde patlayan bombadan hemen sonra ne yapacağını bilemez yüzbinlerce insan, ölüm duygusuna kapılmış, büyük bir hınç ve öfkeyle hesap sormak istiyordu. Derken… Çevik kuvvet hazır ve nazır şekilde, insanları dövmeye, biber gazı sıkmaya başladı. Bilmiyoruz, yaralı yattığı asfalt üzerinde alamadığı soluk yüzünden kaç kişi öldü?

***

Türkiye’nin her yerinden Ankara’ya taşınan barış umudu, kana bulanmıştı. Görünen fail İslam Devleti olarak bilinen IŞİD idi. Ülkeyi yönetenler, onların bakanlar heyeti, bir güvenlik açığından söz etmiyordu. Zaten bu bir güvenlik açığından çok daha fazlasıydı. Hala da öyle. Katillerin kim olduğu bilinse de adaletin topal ayağı nihayete henüz varmadı.

***

Ankara’daki katliam, Roboski’nin devamıydı. Toplumsal muhalefeti kırmak, sokağa çıkamaz hale getirmek. Kürtlerle olan dayanışmanın, yan yana durmanın bir biçimde engellenmesi muhtemeldir masa başı hesapların en ağır konusuydu. Nitekim sokak siyaseti kanlı saldırı ile kapatıldı. Toplumsal muhalefet biçildi.

***

UNUTULMASIN DİYE

Yıllar geçti üzerinden. Kimileri için o köprünün altından çok su aktı hayatta. Kimileri için saat 10.04’te durdu. Ölenlerin yakınları, dostları mahkeme koridorlarında faillerin bulunması, yargılanması için kendini yırtar oldu. Egemen taraftan değilseniz zaten böyle bir saldırıya uğrama ihtimaliniz çok düşük ama yok edilmesi gereken düşüncelere sahip olduğunuz için adaletin sizi teğet geçmesi bile zoraki olabiliyor. 10 Ekim davası, çetindir. Tıpkı, Çorlu tren kazası, Soma maden faciası, Aladağ yurt yangını, Ensar vakfı, H.K.G davası…. Böyle uzar gider liste, sonu yok hepimiz biliyoruz. Sorulacak çok soru var, ama o soruları bugün yalnızca ölenlerin aileleri ya da dostları dışında pek sahiplenen yok. Bu bir sitem değil elbette! Türkiye öylesi bir ahvale sahip ki insan kalmaya dair dirençli olmanız beklenir.

***

Unutulmasın diye hatırlatmak istiyorum. Bomba patladığında, güvenli olduğu söylenen Hipodroma giderken, başındaki beyaz örtü, elinden tuttuğu 7-8 yaşlarında neden koştuğunu anlamayan bir çocuk ile Kürt annesinin kurduğu bir cümle: “Gidin siz, sizin anneleriniz ölüme alışık değildir.” Mıh gibi saplandı bilincime bu cümle. O an değilse de sonradan ne demek istediğini anlamıştım.

***

Unutulmasın, Ankara’da patlayan bomba, memleketin her bir yanından toplanmış sadece yüzbinlerce insanın değil, siyasal iktidara itiraz etme cüreti gösterenlerin imhasıydı.

***

TOPLUMSAL MUHALEFETİN İMHASI

Unutulmasın, Ankara’da sadece 109 insan ölmedi. Ülkedeki toplumsal muhalefetin üzerine iki kürek toprak atmayı denediler. En büyük hayali sokaksız muhalefet olan iktidar, daha ne dileyebilirdi. Sokaklı muhalefet, basiretsiz bir takım muhalefet liderlerinin beceriksizliği içerisinde kendi acılarına, yalnızlıklarına gömüldüler. Öldüler birer birer, yahut onar onar… Ne saymakla tükendi ne de öldürmekle. Ne diyordu ağıtta: “Sayılmayız parmak ile tükenmeyiz kırmak ile”

***

Unutulmasın, savaş istemeyenleri öldürünce, daha kolay olur savaş çığırtkanlığı. İktidar kurmanın, hegemonya yaratmanın türlü yolu var. Toplumsal muhalefet bunun her türlüsünün direkt muhatabı. Bombalanarak öldürülür, cezaevinde hayatı çürütülür, gözaltında kaybedilir, ‘sosyal devletlerinin’ içerisinde yaşam bulamaz, demokrasiye katılımı sandıkla sınırlanır vesaire…

***

Türkiye’nin yurtsever çocukları, anaları, o şarabi eşkıyalar, gömüldüler özgür yarınların kalbine. Osmanlıdan miras vasatlığın Türkiye’ye kalan bakiyesi, azgelişmişlik oldu. Hınç yumrusu, kartopu gibi büyüyor ama örgütsüz ama dağınık.

Peki, karanlığın zebanilerine karşı böyle mi sürecek bu devran?