Tercihleri Değişmez Bir Mefhum Olarak Halk

Yayınlama: 08.06.2023
A+
A-

 

Seçimden başka her şeye benzeyen bir süreci geride bıraktık. Pek çoğumuz değişimden emindik. Gerek anketler gerek sözüne ve yazılarına güvendiğimiz siyaset bilimciler değişime kesin gözüyle bakıyorlardı. Seçim zaten kazanılmıştı, asıl konu yeni hükümetin seçim sonrası nasıl bir yol izleyeceği, hangi aktörün hangi alanı tutacağı olmuştu. Borsa bile 14 Mayıs öncesi iktidar değişikliğini fiyatlamıştı. Ortada tek bir belirsizlik vardı; seçimi ilk turda mı bitireceğiz, yoksa ikinci turda mı?

Değişime olan ihtiyaç, yıllara yayılan yorgunluklarımız, belli ki olan bitene büyüteçle bakma eğilimimizi artırdı. Sosyal, kültürel, ekonomik olarak sorun olarak kodladığımız şeylerin herkes için sorun olabileceğini düşündük. İktidar cenahından gelen yalan ve dezenformasyona dayalı propagandalar, iktidardan gidiyorlar diye yapılıyordu. Muhalefetin yaptığı kitlesel mitingler ve ortaya çıkan kareler gelmekte olanın habercisiydi. Dolayısıyla muhalefet bloğunu alt alta koyup topladığında, çıkan sonucu da ülkenin genel şartlarıyla içler dışlar çarpımı yaptığında ortaya çıkan sonuç, “AKP gidiyor” oluyordu.

Ancak hakikat hiç öyle olmadı. Her defasında partileşmiş bir devlet aygıtıyla karşı karşıya olduğumuzu unutuyor, herhangi bir İskandinav ülkesinde seçime gidiyormuş gibi seçime gidiyorduk. Gün boyu da sandıkları koruyabilirsek sorunu çözeriz sanıyorduk. Medyanın büyük bir kısmını elinde tutan AKP iktidarına karşı YouTube kanallarının ve Twitter’daki yankı odalarımızın yeterli olduğunu düşünüyorduk. “Mahalledeki AKP’yi” görmezden geliyorduk. Hakikatin yerini inanılabilirliğin aldığı bir çağda, bu da bizim kaçtığımız hakikatimizdi. Kendimizi inandırdığımız şey ise, gündelik hayatta tamamıyla AKP’ye terk edilmiş alanlardan, seçime son birkaç ay kala kısıtlı iletişim araçları vasıtasıyla sergilenen performanslarla, kendiliğinden bir kopuş olacağıydı. AKP iktidarı dönemi seçim tecrübelerimize dayanarak, olacak olanın seçimden başka her şeye benzeyeceği, kopuşun, ancak uzun ve meşakkatli bir mücadelenin eseri olabileceğini biliyorduk ancak yine de içten içe yukarıdaki formülün tutmasından yana umudumuz vardı. İşte hepimizin yüzleşmekten imtina ile kaçınılan “odadaki fil” de buydu.

***

Bundan 46 yıl önce, 5 Haziran 1977 yapılan seçimlerde CHP %41,4 ile seçimi birinci parti olarak bitirdi. Seçim sonuçlarının haritalandırmasına baktığınızda ise göreceğiniz şey, uzun süredir alışılagelmişin dışında olarak bugün, AKP’nin sarıya boyadığı tüm illerden CHP’nin birinci parti olarak çıkması. Hatta haritaya baktığınızda neredeyse seçmen tercihleri tersyüz olmuş vaziyette. Peki bu tablo bize neyi işaret ediyor? Siyasal arenadaki hangi güç dağılımı, bu tablonun ortaya çıkmasını sağlıyordu? Bugün olmayan ne?

Görünüyor ki en geniş ifadesiyle halk, uzay boşluğunda sallanan, tüm olan bitenden azade varlığını sürdüren, geçmişten bir şeyler getiren ve geleceğe de olduğu gibi aktaran bir mefhum değil. Değişiyor, dönüşüyor, yüzünü birbirinin tamamen aksi yönlere de olsa çevirebiliyor. Ancak tüm bunlar bir dizi politik müdahalenin sonucunda oluyor.

77 seçimleri de bir partinin yarattığı bir sonuç olarak değil, ülkedeki genel atmosferin bir sonucu olarak yorumlanmalı. Solun tüm ülke sath-ı mailine yayıldığı, köy köy, mahalle mahalle taban örgütlenmeleri kurduğu, toplumcu fikirlerin ülkenin en ücra köşelerinde bile yankılandığı bir sürecin çıktısı olarak, bugün sağın kalesi olarak görülen yerlerin önemli bir kısmı yüzünü sola dönebilmişlerdi. Solun sahadaki varlığı, parlamento düzleminde siyaset yapan sosyal demokrat bir parti üzerinde basınç yaratabiliyor, onun daha solda yer almasını sağlayabiliyordu.

Bugün ise 12 Eylül ile beraber zor aygıtı eliyle yaratılan sol düşmanlığı, yeni oluşan haritanın en büyük sebebidir. Sevinç Doğan’ın “Mahalledeki AKP” kitabında detaylı bir şekilde bahsettiği durum, soldan boşalan alanları tarikatlar, cemaatler ve çeteler eliyle doldurulması ve yeni bir muhafazakar sosyalleşme yaratmasından ibarettir. AKP ve MHP üzerinde cisimleşen bu sağ alan hakimiyetini kırmak için yine sağ tandanslı siyaset yürütmek havanda su dövmekten başka sonuç doğurmuyor. O alanda kontenjan zaten fazlasıyla dolu.

Sağcılığın iktidar cenahında en koyu renkleriyle vücut bulması, muhalefet cenahındaysa gerek göçmen karşıtlığı üzerinden gerekse iktidarın geçmiş aktörlerinin kendilerini yeniden üretme çabası, Türkiye toplumunun kucağına %50’yi aşan nur topu gibi sağ bir blok bırakıyor. Artan sağcılık bu anlamda ülkenin geleceği için ciddi bir tehdit oluşturuyor. Ancak bunun karşısında özgürlükçü, ilerici bir Türkiye kurmak amacıyla dümeni sola bükenler bu sorunlu gidişatın panzehri olabilirler. Unutmamak gerekir ki, bu ülkeye bahar gelecekse, sol olmadan gelmeyecek. Bunu bilerek, karamsarlığa kapılmadan, daha özgür bir ülke inşa edebilmek için yolumuza devam ediyor olacağız.

 

 

Yazarın Son Yazıları