Eğitim ve piyasa ilişkisi

Yayınlama: 24.02.2024
A+
A-

Tarım toplumlarında eğitim, sınırlı toplumsal statüdeki insanların ulaşabildiği bir imkândır. Bu dönemde sadece saraylarda seçkinlere sunulan, dinin kontrolündeki manastır, katedral ve medreselerdeki eğitimden söz etmek mümkündür. Toplumun geriye kalan kısmı için ise eğitim deneyimlerini çocuklarına aktaran deneyimli aile bireyleri yoluyla yapılmaktaydı. Çocuklarının hangi mesleği seçecekleri noktasında da belirleyici olan etken yine ailelerin deneyimleriydi. Bu sayede çocuklar dünyaya geldiklerinde bilinen belli bir mesleğe doğuyorlardı. Bilgi, deneyimli yaşlıların veya bilgiyi aktaran kişilerin dillerine (sözsel) mahkûmdu. Yazılı kaynakların kısıtlılığı “modern matbaanın doğuşu” ile birlikte son buldu. Çok kolay bir şekilde hem hızlı, hem de çok sayıda basılıp dağıtılabilen bilgi kaynakları bir nevi söz ve deneyim ile aktarılan bilginin yerini almaya başladı.

İlk defa Prusya’da “5-13 yaş” grubu çocuklar için düzenlenen “zorunlu eğitim” in amacı orduya sadık askerler yetiştirmekti. Ulus devletlerle yaşıt diyebileceğimiz devlet kontrolündeki zorunlu eğitim,  “1.Sanayi Devrimi” ile birlikte iyice yaygınlaşmıştır. Çünkü kentlerde gelişen, büyüyen sanayiye hazır iş gücü ihtiyacı ortaya çıkmış ve kırsal alanda yaşayan nüfus kentlere göç etmeye başlamıştır. Tam bir sömürü düzeninin hâkim olduğu bu göç dalgasında önce erkekler tezgâhlarda ucuz iş gücü olarak çalıştırılmış, ardından daha ucuz iş gücü olan kadın ve çocuklar sürece dâhil edilmişlerdir. Köyden göç edip gelen işçilerin evleri olmadığı için sanayi bölgelerinin yanına barakalar inşa edilerek işçilere kiralanmıştır. Tezgâhlarda çalışamayacak kadar küçük olan çocuklara evde bakamayan aileler için ise okullar dizayn edilmiştir. Temel amaç ise devlete bağlı, kurallar çerçevesinde yetiştirilmiş, itaatkâr, dışarıdaki dünyaya asker, işçi ve de farklı farklı alanlarda piyasanın ihtiyaç duyduğu elemanları yetiştirmek için kurulan okullar böylelikle devlet ve devleti kontrol eden burjuvazinin tekeline geçmiştir. Devletin amacı eğitimi tabana yaymaktan öte tabanı devletin kontrolüne almaktı. Çocukları eğitmekten öte çocukları devlet kontrolünde ehlileştirmek ve piyasa ihtiyaçlarını karşılamaktı. Bu dönem aynı zamanda “Bilimsel Sosyalizm”in de ortaya konmasını sağlamıştır.

1.Sanayi Devrimi ile buharlı makinalar ve mekanik üretim, 2. Sanayi Devrimi ile Elektrikli araçlarla işbirliğine dayalı kitlesel üretim, 3. Sanayi Devrimi ile elektronik ve bilgi teknolojilerine dayalı üretim ve nihayetinde 4. Sanayi Devrimi ile de siber-fiziksel üretim dönemleri yaşandı, yaşanıyor.

Burjuvazinin kar ve tekelleşme hırsı büyüyüp vahşileştikçe toplumların yapısı ve ihtiyaçları da değişti. Dışarıdaki dünyaya insan yetiştiren okullar piyasanın ihtiyaçları doğrultusunda eğitim içeriklerini ve okul çeşitlerini değiştirerek yeni iş alanlarına insan yetiştirmeye devam ettiler. Asıl önemli olan diğer nokta ise piyasaya insan yetiştiren okullarda değişmeyen şeyler de vardı. İtaatkârlık, devlete bağlılık, milli duygular çevresinde kenetlenmek, her toplumun kendisine göre uyarladığı tarih çerçevesinde yaratılan ortak düşmanlar, kahramanlık hikâyelerine sonsuz bağlılık, erken yaşta soyut kavramlarla, korkuya dayalı dini eğitimlerle yetiştirilmiş düşünmeyen, sormayan, sorgulamayan, eleştirmeyen, şüpheden uzak insan tipleri yetiştirmek… Tüm bunlar açık veya örtük bir eğitim programı olarak okullarda uygulandı ve de başarılı olundu. Yine okullarda değişmeyen diğer bir nokta ise okul binaları, askeri kışla tipi disiplin uygulamaları, kurallar çerçevesinde bir otorite ve hiyerarşik yapıya biat eden insan tipi yetiştirme programlarıydı.

Buradan hareketle şunu söyleyebilir miyiz? Her çocuk dünyaya eşsiz yeteneklerle gelir ama kapitalist düzenin kurumu olan okullar bu eşsizliğin farkında mı veya umurunda mı? Hayır! Okullar, çocukların güçlü olduğu alanlara ulaşması ve kişisel ilgi ve becerilerini gerçekleştirmesi için ona yardımcı olabiliyor mu? Hayır! Okullar; demokrasi kültürünü savunan, sosyal sınıfları, toplumsal statüleri ortadan kaldıran, sosyoekonomik adaletsizliği anlatan, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini sorgulayan, herkese eşit şekilde ulaştırılan bir eğitim programını çocuklara anlatabiliyor mu veya sağlayabiliyor mu? Hayır! Çünkü kapitalist düzen içerisinde sürece insan yetiştiren okullar için amaç itaatkâr ve piyasa ihtiyaçları doğrultusunda taksonomik bir eğitim sürecinde değerlendirme, seçme ve eleme aşamalarından geçirilmiş, sınıflandırılmış insanları piyasaya sunmaktır.

Eğitim, burjuvazinin kontrolündeki devletlerin ihtiyaçları doğrultusunda itaatkâr ve güvenilir vatandaşlar yetiştirmek için öncelikle bir hükümet aracıdır. Eğitimin amacı İstendik davranışlar sağlayabilmektir. Devletin istediği vatandaşların yetiştirilebilmesi için kurulan Okullar; gerçek dünyanın prototipi, yani çocukları okul duvarlarının dışında bekleyen dünyaya hazırlayan, dört duvardan ibaret derslikler ve çeşitli kurallarla donatılmış bir binadan oluşan eğitim karargâhlarıdır diyebiliriz.