Filistin-İsrail: Terör, işgal, barış

Yayınlama: 22.10.2023
A+
A-

Gazze Operasyon Merkezi 7 Ekim 2023’te “Aksa Tufanı” adıyla tarih boyunca İsrail’deki en kanlı saldırıyı gerçekleştirdi. Bu saldırıyı daha ağır bir şekilde İsrail’in Gazze’de giriştiği katliamlar izledi. Dünyanın gözü, kulağı Ortadoğu’ya kesilirken, biz bir ‘skor tablosundan’ ötesine bakmaya çalışalım. Aksa Tufanı ile başlayan çatışma şüphesiz, Ortadoğu için önemli bir tarihsel dönemeç olacak.

TERÖR VE TERÖRİZM

Akabinde olanları hep beraber seyrediyoruz, dünya Filistin-İsrail çatışmalarında neredeyse ortadan ikiye yarıldı. Hâkim ‘Batı demokrasisi’ İsrail’in meşru müdafaa hakkına atıf yaparken, İsrail’in Filistin’de sol örgütlerin karşısına koymak için ürettiği cihadist örgüt Hamas lanetleniyor. 7 Ekim sonrası tartışma merkezine Filistin eksenli “terör” tartışması oturtulmaya çalışılıyor. Belki de bu kertede bir es verip “terör” kavramına naçizane bir parantez açıp devam etmek gerekiyor.

İçerisinde bulunduğumuz çağda hâkim güçlerin yaygın kullandığı bu kavram, kuşkusuz güçlü olanın zayıf olanı kriminalleştirmesinde kullanışlı bir aparat. Herhangi bir hükümet yetkilisine ya da “egemen devletin” hukukuna göre terör, bekaya zeval getiren her şey anlamını taşıyor. Bu her zaman bir uçaktan düşen bir bomba olmaktan ziyade, öpüşen eşcinsel, küçük bir çocuk olabilir. Literatüre göre terör, herhangi bir amaç uğruna ‘problemle’ alakası olmayan sivillere yöneltilmiş şiddettir. Dil Derneği’nde ise aynen şöyle der: “Siyasal davasını kabul ettirmek için karşı tarafa korku salacak davranışlarda bulunan, eylemler yapan kimse.” Tek kutuplu kürede hâkim ideolojinin resmi tarih anlatısı öylesine kanıksanır ki değer yargılarının şekillenişi, dünyaya bakma biçimi, olayları kavrama ve yorumlama muhakemesi bilinçsiz ya da bilinçli bir sağlıksızlığa neden olabilir. Pekala, bu düzlemde, yaygın inanış ve bilme halinin kar topu etkisi altında ezilmekte kaçınılmaz olabilir.

SORUN HAMAS MI?

Sivillere yönelmiş her eyleme karşı geniş kesimler konsensüs sağlamış görünüyor ama bu konsensüs daha çok İsrailli sivillerin öldürülmesine yönelik gelişti. Gazze’de yaşananlar için benzer durum ne yazık ki gelişmedi. Bunun da nedeni yine Hamas olsa gerek. Ancak Filistin-İsrail meselesinde Hamas ne kadar terör örgütü ise İsrail devleti daha büyük bir terör örgütüdür. Hamas bir örgüt ve uluslararası hukuka uyacağına dair bir taahhütü de yok. Fakat İsrail sözümona uluslararası hukuka bağlı bir devlet! Toplumsal belleğinde Holokostun izlerinin silinmediği İsrail’de savaşa karşı durmak da günün en zor görevlerinden biri olsa gerek. Hamas’ın İsrail cephesinde yaratacağı handikaplardan biri de belki de bu olacaktır. Savaş karşıtı seslerin cılızlaşması…

Benyamin Netenyahu’da dirilmiş Hitler, Auschwitz’e rahmet okutuyor. Fakat, hâkim ideolojinin temsilcileri ve propaganda aygıtlarının tek gündemi Hamas. Mesele tam da bu katman itibariyle sorunlu, “Filistin davası” özelinde tek başına Hamas’ın tartıştırılması kuşkusuz İsrail’in tahakkümüne ve propaganda başarısına işaret. İsrail diasporasının dünyanın çeşitli yerlerinde ne türden sıkı işlediğini sadece tahmin etmekle kalmıyoruz, izliyoruz da…

Aksa Tufanı aynı zamanda bir turnusol kâğıdı oldu. Sonbaharda dalından saçılan yapraklar gibi bir gerçeği yineledi: Suni Batı demokrasisi. Ortaya saçılan bir ikiyüzlü demokrasi ayyuka çıktı. Hatırlayın, BBC’den Alman Devlet Kanalı DW yelpazesi, gazeteciliğin “en tarafsız yüzleri” hatta “yüz akları” olarak bilinen kanallar, İsrail’in Gazze şeridinde giriştiği ‘soykırımı’ meşru müdafaa çerçevesinde ele aldı. Bu aslında en başta taraf olmakla birlikte, yaygın gücüyle kitleleri de etkileme ve taraf etmeye dönük hamleydi. Bu aynı zamanda İsrail sömürgeciliğine perde indirme misyonunu içeriğinde barındırıyor.

‘ÖLDÜRENİN MAĞDURİYETİ!

Buraya kadar ifade edilenler bir partizanlığa işaret etmemekle birlikte Hamas’ı temize çekme çabası da değil. Ancak tartışmanın sürüklendiği yer itibariyle oldukça sorunlu politik çıktılarının olduğunu anlamak adına es verilmeyecek kadar da önemli diye düşünüyorum. Gazze’de bombalanan hastane ile en az 500 sivil insanı katleden İsrail’in arkasında dizilenler, bedeni parçalanmış çocukların, kadınların ve yok olmuş ailelerin meşru müdafaa hakkından hiç söz etmeyecekti elbette. Hep beraber gördük ki ABD Başkanı Biden, daha birkaç gün önceki İsrail ziyaretinde el yükseltip, “bu işi öteki taraf yapmış gibi görünüyor” diyecek kadar da insanlığını terk etmişti. Toplu sivil ölümlerinin olağanlaştığı Gazze’de sonraki günlerde olanları neredeyse göremedik.

ULUSLARARASI HUKUKA GÖRE İSRAİL SAVAŞ SUÇLUSU

“Kana karşı daha fazla kan” düsturu elbette vandalizmdir. “Filistin davası” diye anılan meselenin kendisi kana karşı daha fazla kandan çok daha fazlasına işaret. İsrail’in Filintin’de uyguladığı yerleşimci sömürgecilik, mevcut halkın yalnızca iktisadi açıdan sömürülmesinin ötesinde, yerlilerin topraklarından sürülmesini de şiddetle destekliyor. Yerleşimcilik BM kararlarına göre yasak olsa da İsrail’in tabiri caizse, burjuva hukukunu dahi iplemediği bir biçim mevcut. Sadece Batı Şeria 224 ayrı gettodan oluşuyor. Raporlamalara göre yerleşimcilerin sayısı 1993’teki Oslo Antlaşması’ndan beri yüzde 700’lük bir artış göstermiş. İşgal altındaki Batı Şeria’da bulunan yerleşimci sayısı 1993’den 2019 gelindiğinde 105 binden 850 bine ulaşmıştı.

Filistinlilerin bir arada durmasına kasıt olduğu kimi verilere göre de çok açık. Üstelik İsrail bunu 1967 yılından beri sürdürüyor. Yarım yüzyıldır Filistinlilerin yaşadığı yerleşim yerlerini kapalı kantonlara dönüştürme girişimi İsrail’in sistematik sürdürdüğü bir apartheidi gösteriyor. Bu kabaca şu anlama geliyor: Fiilen bir Filistin devletinin oluşmasını önlemek. Buradan doğru biraz geriye dönersek, İsrail’in eylemleri Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne göre savaş suçu sayılıyor. Defaaten bir soru daha: “İsrail hangi uluslararası hukuka göre savaş suçlusu sayıldı ve yargılandı?”

Tarihi toprak hakkı sahibi olan Filistin ile sömürgeci İsrail arasındaki ihtilafın özü de temelde böyledir. Bütün dünyada barışın sesi yükselmeli. Takdir eder ve bilirsiniz ki savaş ortamlarında en cılız ses barıştan yana olur. Barış diyen de barış talep eden de toplum dışı kalır. İnsan olabilmenin ya da kalabilmenin en zor sınanmalarından biridir savaş. Peki, barış nasıl sağlanır? Tekil olarak silahların susması mı? Hayır. Silahların zaten devrede olmasının bir dizi siyasal nedenleri var. Bir yerde işgal varsa orada direniş en doğal haktır. Direniş, terörizmle eşitlenemez. Barış için de Filistin’in makul talepleri karşılık görmelidir. Başka türlüsü ne mümkün!

BÖLGESEL SAVAŞ VE SAVAŞIN TARAFI OLMAK

Çatışmanın yalnızca cephe safhası değil siyasal sonuçlarına bakıldığında ya da senaryolar düşünüldüğünde hâkim ideolojinin barış gibi bir derdinin olmadığı çok açık. Küresel dengeler, bloklar, çok katmanlı ve merkezli bölgesel taşeron savaşlara tanıklık ediyoruz. Savaşların yerel sonuçları olduğu gibi küresel de sonuçları da oluyor.

Cephe savaşının olası bir kara harekâtıyla nereye evrileceğini kestirmek bugünden zor. Lübnan Hizbullah’ının, İran’ın Rusya’nın açıklamalarına bakılırsa bölgesel bir savaşın alevlenmesi dünden daha güçlü bir olasılık. Netanyahu’nun açıklamaları da gösteriyor ki İsrail’in Gazze şeridinde şiddeti artırması kaçınılmaz.

ÖZETLE SUNİ DENGE

Bir tarafta AB-ABD blokuyla bir tarafta Çin-Rusya-İran blokunun arka planda birbirini sınadığı bir bölge savaşında ezilenin sivil halklar olacağı da şüphesiz. Kısa vadede, Gazze Operasyon Merkezi, Ortadoğu’da suni dengeyi alaşağı ettiği gerçek. Arap devletlerinin İsrail ile normalleşme adımları, Kafkasya’daki İsrail, ticaret güzergahları-projeleri… Bu anlamıyla eylemin askeri yönünün siyasal sonuçları “başarılı” okunabilir. Üstelik dünyada seyreden eylemler de bir meşruiyet yitiminden ziyade, savaşın tarafları kadar net bloklar oluşturdu.

Hasılı, barışın sesini artırmak herkesin görevi olmalı. Barış umudunu yeşertip büyütmek yalnız başına bir dilek olarak kalmamalı. Herkes öyle veya böyle savaşın tarafı olur. Eylemsizlik de taraf olmaktır… Yahudi toplumuna da Müslüman topluma da nefreti büyütmekten kaçınmak, meselenin bir din savaşı olmadığını kavramak gerek.

Ancak işgal edenle, işgal edilenin barışması için işgalin son bulması gerekir. Mevzu Hamas değil, işgalci İsrail’dir. Ortada bir terör varsa İsrail’den beceriklisi de yoktur.