Milliyetçi sağ neden büyüyor?

Sandıkta büyüyen milliyetçi sağın dünyadaki durumu ne? Türkiye’de önceki seçime göre oylarını sayısal olarak iki milyon kadar artıran sağ partilerin büyümesinin arkasındaki gerekçeler neler? Siyaset bilimciler anlattı.

Milliyetçi sağ neden büyüyor?
Yayınlama: 19.05.2023
A+
A-

14 Mayıs sandık çıktılarından biri de anket şirketlerinin yanılgısı oldu. Tahminlerin başarısız olduğu anketlerin kamuoyu araştırmalarına göre Milliyetçi Hareket Partisi’nin (MHP) yüzde 5 ila 8 bandı arasında oy alabileceği tahmin edildi. Artı Gerçek‘te yer alan habere göre Ancak MHP yüzde 10,07 oy alarak tahminlerin üzerinde bir oy elde etti. Sağcı başka bir parti olan İYİ Parti yüzde 9,68, mülteci karşıtı ve ırkçı söylemiyle siyasette yer edinen Zafer Partisi ise yüzde 2,23 oy aldı. Sağ partilerin toplam oyu 2018 seçimlerinde 10 milyon 496 bin iken, 14 Mayıs’ta 12 milyon 286 bine yükseldi. Üstelik, cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci turunda, Zafer Partisi’nin yer aldığı ATA İttifakı’nın adayı Sinan Oğan kilit konuma geldi.

Peki seçim kampanyası dahi yürütmeyen MHP, anket tahminlerinin üzerinde oyu nasıl elde etti? Bu sorunun cevabıyla birlikte Türkiye’de milliyetçi sağın yükselişini Prof. Dr. Suavi Aydın ve Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci anlattı.

‘TEHDİT ALGISI BELİRLEYİCİ OLUYOR’

Anket şirketlerinin neredeyse tamamı seçimden önce MHP ile ilgili tahminlerinde başarılı olamadı. 14 Mayıs seçimlerinin hemen öncesinde yapılan anketlerde MHP’nin elde edeceği oy oranının en fazla yüzde 8 olduğu tahmin edilse de yüzde 10’u biraz aşan bir oranla MHP üçüncü parti oldu.

Görüştüğümüz her iki akademisyen de anket sonuçlarına temkinli yaklaşırken, çoğu anketin örneklem konusunda sorunlu olduğunu düşünüyor. Prof. Dr. Pınar Uyan Semerci, deprem başta olmak üzere seçimlerin olağanüstü koşulları düşünüldüğünde MHP’nin aldığı oyun çok sürpriz olmadığı görüşünde.

semerci.jpg

Semerci, Türkiye’de genel olarak sağ muhafazakar siyasetin egemen olduğunu belirterek ‘algı’ kelimesine dikkat çekti:

“Özellikle içinde olduğumuz belirsizlikler ve kırılganlıklar, daha fazla içe kapanmaya, daha milliyetçi bir tutuma yol açıyor. Türkiye’de yanlış bilgilerin de sıklıkla yayılması ile göçmen karşıtlığı özellikle göçmenlerin tehdit olarak algılanması, burada ‘algı’ kelimesinin altını çizmek istiyorum, önemli bir rol oynuyor. Çok farklı şekillerde göçmen karşıtlığı ve bizim bugüne dek yaptığımız çalışmaların bulguları çerçevesinde ‘tehdit’ algısının çok belirleyici olduğunu söylemek mümkün. Burada gerçek bir tehditten çok algıdan bahsediyoruz. İş imkânları, artan kiralar ya da sosyal hizmetlere, yardımlara erişim gibi konular söz konusu olduğunda ekonomik tehdit algısı ön plana çıkıyor. Yaşam şekline tehdit ve güvenliğe tehdit de diğer ortak dile gelen algılar. Bu noktada içinde yaşadığımız dönemin belirsizlikleri, kaygıları ve güvencesizlik de bu algıyı daha da arttırıyor.”

‘GÖÇMEN KARŞITLIĞI AŞIRI SAĞI YÜKSELTİYOR’

Çoğu zaman göçmenler kendilerinin neden olmadığı sorunların sorumlusu olarak görülüp, ‘günah keçisi’ ilan edilebildiğini sözlerine ekleyen Semerci, şöyle devam etti:

“Özellikle kriz anlarında yoğun bir dezenformasyon, yanlış bilginin salgın halinde hızla yayılması- infodemi ile karşı karşıya kalıyoruz. Sosyal medya bunda büyük bir rol oynuyor. Deprem sonrasında dahi bu yaşandı. Haberin yanlış olduğu bilgisi maalesef aynı oranda yayılmıyor. Bu yanlış haberler nefret söyleminin her gün yeniden üretilmesine katkı sağlıyor, bu dili meşrulaştırmak için kullanılıyor. Maalesef tüm dünyada ırkçılığın ve aşırı sağın yükselmesinde göçmen karşıtlığını önemli bir rol oynuyor.”

‘BİZ VE ONLAR’ AYRIMI

Belirsizliğin korku ve öfkenin reaksiyoner politikalara yol açtığını anlatan Prof. Dr. Semerci, popülist retoriğin ana unsurlarından olan “biz ve onlar” ayrımında yine göçmen karşıtlığının duyulduğunu kaydetti.

ANKETLER ABD, İNGİLTERE’DE VE FRANSA’DA DA YANILMIŞTI

Kamuoyu araştırmalarının güvenilirliği konusundaki kuşkularının bu seçimde teyit edildiğini söyleyen Prof. Dr. Suavi Aydın ise bu durumun Türkiye’ye özgü olmadığını belirtti.

ayan.jpg

Brexit referandumunda, son Fransa seçimlerinde ve Trump-Clinton seçimlerinde de kamuoyu yoklamalarının sınıfta kaldığını anlatan Aydın, “Bugünkü sosyal iletişim ortamının etkisi altında kalan, ama aslında kendisini çoğul iletişime kapatan ve giderek tutuculaşan büyük kütlelerin ne düşündüğü ve nasıl bir siyasî tutum alacağı anket sorularıyla saptanabilir olmaktan uzaktır. Kozmopolit merkezlerden uzaklaştıkça sağcılaşma ve milliyetçileşme artmaktadır. O bölgelere yeterince giremeyen her türlü gözlem eksik kalmakta, hatta yanlış ölçümler yapmaktadır” dedi.

‘DÜNYADA DA SAĞCILAŞMA VE MİLLİYETÇİLEŞME YAŞANIYOR’

Dünya çapında siyasi tutumları belirleyen dönemsel etkilerden bağımsız bir Türkiye seçimi tahlili yapılamayacağını sözlerine ekleyen Aydın, şöyle devam etti:

“Dünyada içe kapanma ve bu bağlamda ulus-devletlerin kendini yeniden tahkim etmesi, milliyetçiliğin ve yabancı düşmanlığının yükselişi gündemdedir ve buna bağlı olarak dünya çapında bir sağcılaşma ve milliyetçileşme yaşanmaktadır. En son İsrail’de, İtalya’da, İsveç’te ve Finlandiya’da seçim sonuçları bu yönde tezahür etmiştir. Fransa’da aşırı sağın nefesi mevcut iktidarın ensesindedir. Bu, konforlu yeni milliyetçiliğin yükselişidir. Yani, refah devletlerinin yurttaşları, kendilerini yabancıların ve mültecilerin gelir ve refah paylaşma tehdidi altında görmekte, onların varlığını kendi yaşam biçimlerine tehdit olarak algılamaktadır.”

‘OLMAYAN DIŞ TEHDİTLERİN İCATI EDİLMESİ KÜRESEL TAKTİK’

Aydın’a göre Rusya’da Putin, ABD’de Trump, Brezilya’da Bolsanaro, Hindistan’da Modi, İsrail’de Netanyahu, Fransa’da Le Pen çoğulcu demokrasiyi ve sosyal hukuk devletini tehdit edip, halkları milliyetçiliğe çağırırken, Türkiye’nin kendi koşulları da bugünkü siyasi manzarayı yarattı ve Erdoğan’ın direncini arttırdı. Tarihsel bir okuma yapmadan Türkiye’deki durumun anlaşılamayacağını sözlerine ekleyen Aydın, şöyle devam etti:

“Mültecilerin varlığının yarattığı, yaratacağı etkilerin abartılması, ülkenin ‘asıl sahiplerinin’ iktidarını ve esenliğini kaybetmek üzere olduğu ve olmayan dış tehditlerin icat edilmesi bu milliyetçi-aşırı sağ cephenin küresel ortak taktiğidir. Erdoğan da on yılı aşkın bir süredir Türkiye’de bu taktiği uyguluyor ve bu taktik aslında giderek kendi kozmopolit partisinden milliyetçi partilere doğru oy kaymasına yol açıyor. Erdoğan’ın buna karşı bulduğu çözüm ise, kendi partisini de milliyetçi kanada yanaştırmak oldu.

HDP İLE PKK’NİN ÖZDEŞTİRİLMESİ

CHP’nin yeterince milliyetçi görülmemesi de CHP’nin oylarını belli bir seviyede tutuyor. HDP ile PKK’nin özdeşleştirilmesi, HDP ile CHP arasında organik bir bağ varmış gibi gösterilmesi ve savunma sanayiinin abartılı biçimde teşhir edilmesi, bu ekonomik krize rağmen ekonomi esaslı kampanya yapan kanadın oyunun neredeyse sabit kalmasına yol açıyor.”

‘GERÇEKLİĞİ KUŞKULU KAMPANYALAR BAŞARILI OLDU’

Aydın’a göre gerçekliği kuşkulu bu ilişkiler üzerinden yapılan ve sadece seçim sürecine değil, uzun zamana yayılmış olan kampanyalar başarılı olurken, İYİ Parti’nin Mansur Yavaş ile çerçevelediği söylem yeterli olmadı.

Öte yandan Erdoğan kampanyasının, en azından kendi seçmeni nezdinde, partiden ziyade Erdoğan lehine ikna edici olduğunun göründüğünü anlatan Aydın, seçim sonuçlarının da bunu teyit ettiğini belirtti. Erdoğan’ın ‘büyük krize’ ve depreme rağmen kendi oylarını büyük oranda korumuş görünüyorsa da, partisinden milliyetçi partilere kayan oyu tutamadığını ifade eden Aydın, buna karşılık olarak İYİ Parti, MHP ve Zafer Partisi gibi milliyetçi partilerin yüzde 20’leri aşmasının yeni olmadığını söyledi:

“2015 Kasım seçimlerinde, ‘terörün yükselişi’ tehdidi üzerinden milliyetçi oyları büyük ölçüde bünyesinde tutabilen AKP, izleyen seçimlerde memnuniyetsiz seçmenin bu partilere kaymasını engelleyememiştir.”