Cumhurbaşkanı Erdoğan: Adaletle hükmedemeyen devlet çürük bir bina gibi yıkılıp gitmeye mahkumdur

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam Dünyası Anayasa Yargısı Konferansı Açılış Kongresi’nde konuştu. Erdoğan, “Adalet dağıtamayan, vatandaşına adaletle hükmedemeyen bir devlet tıpkı temeli çürük bir bina gibi yıkılıp gitmeye mahkumdur” diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Adaletle hükmedemeyen devlet çürük bir bina gibi yıkılıp gitmeye mahkumdur
Yayınlama: 23.12.2022
A+
A-

Erdoğan’ın yaptığı konuşma şöyle;

“Bizim devlet geleneğimizin esasını insanı yaşat ki insan devlet yaşasın düsturu oluşturur. Buna göre devletin de devletin tüm kurumlarının da asli varlık sebebi insandır, eşrefi mahlukat olan insana hizmettir. Devletin görevi hepsi eşit haklara sahip vatandaşlarına güvenlikten temel ihtiyaçların karşılanmasına her alanda birinci sınıf hizmet vermektir. Kamu eliyle vatandaşa sunulan hizmetin kalitesini belirleyen kıstas ise devleti yöneten kadroların bilgisi, becerisi, vizyonu, dirayetidir. Devlet dediğimiz mekanizmanın var oluş gayesini yerine getirebilmesi, vizyoner yöneticiler vasıtasıyla tüm organlarının sağlıklı işleyişine bağlıdır. Hiç şüphesiz devlet de kendi içinde bir güçler dengesine sahiptir. Bu denge ne kadar sağlıklı kurulur ve işletilirse devlet mekanizması ve onu oluşturan kurumlar da o derece iyi, verimli, etkin çalışır.

Demokratik sistemin omurgasını oluşturan erkler arasında çekişme, çatışma veya yıkıcı rekabet yaşanması halinde ise bunun zararını toplum görmektedir. Yasama, yürütme ve yargı arasındaki denge kadar bunların her birinin kendi içindeki uyumu da önemlidir. Yasama organının işleyişindeki uyumsuzluk hem yürütmeyi hem yargıyı etkiler. Yürütmenin krize girmesi topyekün sistemi tıkar. Yargının işleyişindeki aksaklıklar da sistemin tamamında sorunlara yol açar. Türkiye yakın tarihinde bu tür krizlerin acısını bizzat çekmiş, ekonomiden demokrasiye farklı alanlarda bedelini ödemiş bir ülkedir.

Kimi zaman vesayet, kimi zaman darbe olarak karşımıza çıkan sıkıntıları aşarken kaybettiğimiz vakit ve enerji bizi demokratik ve ekonomik hedeflerimizin uzağında bırakmıştır. Hiç şüphesiz bu tablo içinde yargının ayrı bir önemi vardır. Üstelik Türkiye bu konuda asla hatırlamak istemediğimiz gerçekten çok kötü örnekler de yaşamıştır.

Halbuki adalet hizmetlerinin sunumunda ideolojik taassuba ve bürokratik oligarşiye asla ye olmamalıdır. Çünkü adalet sadece mülkün temeli değildir. Aynı zamanda devlet mimarisini bir arada tutan kilit taşıdır. Devlet ancak ve ancak adalet üzerinde yükselir, gelişir, güçlenir, büyür. Adalet dağıtamayan, vatandaşına adaletle hükmedemeyen bir devlet tıpkı temeli çürük bir bina gibi yıkılıp gitmeye mahkumdur. Hukukun üstünlüğü ilkesi hususunda oluşacak en küçük ihmal yada ihlal yargı ile beraber yasama ve yürütmeye olan güveni de zedeleyecek bu da devletin işleyişinde telafisi zor zararlara yol açacaktır.

Türkiye olarak geçmişte yaşadığımız tecrübeler ışığında son 20 yılda bilhassa adalet hizmetlerinin kalitesini artıracak pek çok adım attık. Sivil yargı, askeri yargı ayrımını ortada kaldırarak yargıda birliği temin ve tesis ettik. Ulusal yargı ağı projesi UYAP’ı hayata geçirerek teknolojik ve bilimsel gelişmeleri yargının hizmetine sunduk. Uzlaştırmacılık ve arabuluculuk sistemlerini kurarak taraflara kolaylık getiren alternatif çözüm yollarını uygulamaya koyduk. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru imkanı, lekelenmeme hakkı, Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları Kurumu, Kişisel Verileri Koruma kurumu gibi pek çok reformu hayata geçirdik. Yargının bağımsızlığı ile birlikte tarafsızlığını da anayasal güvenceye alarak hukuk sistemimizin önemli bir eksiğini daha gidermiş olduk.

Tüm bunlara ilaveten halkımızın takdir ve tensipleri ile Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçerek tarihimizde ilk defa güçler ayrılığı ilkesini tam manasıyla ülkemizde tesis ettik. Önümüzdeki yıl yeni yönetim sistemimizin ilk dönem uygulaması ışığında yürütmeyi daha etkin kılma yanında yasama ve yargıyı da güçlendirecek yeni reformları ülkemize kazandırmak istiyoruz. Elbette bu süreçte kamuoyunun farklı kesimlerinin yakından takip ettiği kimi hadiseler üzerinden yaşanan tartışmalar da olabiliyor. Ama bu tartışmaların her birinin kendi mecrasında köpürerek sürdükten sonra hukuk devleti ilkesi havuzunda durulup neticeye bağlanacağına inanıyoruz.

Hayatın sürekli değiştiği, değişimin sorunlar ürettiği iklimde hukuk sisteminin bunun dışında kalması düşünülemez. Devletin kendini yenilemesi, eksiklerini gidermesi son derece mühimdir. Özgürlük, güvenlik dengeleri üzerinde hak ve özgürlükler ilgilendiren meselelerde tavrımızı insan öncelikli olarak belirliyoruz. Her eleştiriye, her fikre de kulak veriyoruz. Milletimizin hayrına olduğuna kanaat getirdiğimiz hiçbir konuda komplekse kapılmayız.

İslam dünyası haksız eleştirilere maruz kalıyor. Sömürgeci döneme ait hastalık olan Oryantalizm uluslararası siyaset ve hukuk camiasında da mevcudiyetini koruyor. Dünyanın birçok ülkesinde terör örgütlerini desteklemekte beis görmeyenler bizlere insan haklarının kutsallığına dair nutuk çekiyor. Hukuk ve insan hakları meselesinin devletler arası rekabetin aracı haline getirilmesi tehlikelidir.

Uluslararası kuruluşların ve kimi batılı devletlerin söylemleri ile eylemleri arasındaki farkı mazlumlar çekmektedir. 12’nci yılını tamamlamak üzere olan Suriye krizi bunun acı örneği olarak karşımızda duruyor. Bu kriz karşısında insanlık iyi bir imtihan veremedi. Suriyeli mazlumların feryatları, Türkiye’nin de arasında bulunduğu bir avuç ülke dışında kimsenin umurunda olmadı. Batılı ülke ve kurumlar Suriye’deki insanlık trajedisine mülteciler kapılarına dayandıkları zaman tepki göstermişlerdir. Göçmenleri dikenli tel örgülerinin ardına kapatmak olarak tezahür etmiştir.

Müslümanlara yönelik arızi bakış açısının ürünü kin ve nefret dalgalarının olumsuz etkisi bugün de devam ediyor. Yunanistan’ın göçmenlere karşı sergilediği tavır vahşet konumuna ulaşmıştır. Yunanistan’ın bu şımarıklığına ve zalimliğine batı ülkeleri de tepki göstermiyor. Sınır hattında ve Nazi kamplarını andıran mülteci kampları karşısında sürdürülen aymazlık hepimizi üzüyor.

Benzer konuya terörizmle mücadelede şahit oluyoruz. Sıra PKK’lı ve FETÖ’cü teröristlere gelince olabildiğince hoşgörülü davranıyorlar. Bölücü terör örgütü milyonlarca Euro ile saldırılarını finanse ediyor. Kendi bütçesine doğrudan terör örgütüne yardım faslı koyan ülkeler olduğunu biliyoruz. Birçok darbeci firariyle ilgili taleplerimize rağmen batılı ülkeler hiçbir adım atmadı.

Türkiye’nin 252 evladını şehit verdiği darbe teşebbüsü sonrası attığı hukuki adımları eleştirenlerin bugün darbe girişimi karşısında aldığı sert tedbirleri görüyoruz. Elbette ülkemizi hedef alan terör ve darbe suçlarına karşı sergilenen ikirciklikle tavrın zihin yapısının farkındayız. Biz mücadelemizi meşruiyet çerçevesinde yürütüyoruz.

Türkiye’yi özgürlük ve adalette de dünyada ilk sıralara çıkarana kadar mücadelemiz devam edecek. Kendi menfaatlerini gözetenlerin bu sistemi yürütme şansı yoktur. Bu adaletsiz sistem çatırdayacak ve kuşatıcı bir nizama bırakacaktır. İslam dünyası olarak yarınlarımızın bugünlerden çok daha aydınlık olacağına inanıyorum.”

Haber Merkezi