Bursa’nın en keskin mirası fabrikasyona direniyor

Emektar ustaları tarafından yüzyıllardır nesilden nesile aktarılan Bursa bıçağı, zamana dirense de sanayiye direnemiyor. Gün geçtikçe geleneksel el yapımı Bursa bıçağı yerini hünersiz ve inceliksiz üretilen fabrikasyon bıçağa bırakıyor. Bursa’daki bıçak ustalarının giderek azalsa da fabrikasyona karşı direnmeye devam edenler hala var. Ancak bürokrasinin kendilerine yol açmasını bekliyorlar.

Bursa’nın en keskin mirası fabrikasyona direniyor
Yayınlama: 11.06.2024
A+
A-

Zehra Değirmenci

Günlük hayatın olmazsa olmazları nedir diye soracak olsak, bıçak demek belki de bu aleti sadece mutfakta kullananlar için hiç akla gelmeyecek ihtimallerden biri. Ancak 58 yıllık hayatının 47 yılını bıçak yapmaya adayan Bursalı Turgut Aydemir’e göre bıçak yaşamın bir parçası. O yüzden bıçağı soğuk bir metal olarak görmemek lazım çünkü bıçağı hayatınızdan çıkarırsanız ne mutfakta ne de doğada hiçbir şey yapamazsınız. Kısacası bıçaksız yaşam olmaz.

Namını hem Türkiye’nin hem de dünyanın birçok yerine yayan, Osmanlı padişahlarının kınına kadar giren Bursa bıçağı ise bu işin ustaları tarafından yalnızca bir meslek olarak değil, gönül verilmiş bir sanat olarak görülüyor. Daha küçük bir çocukken babasının yanında bıçak yapmaya başlayan Aydemir için de bıçak yapmak bir gönül işi.

Aydemir, Bursa’da seri üretime direnen ve yaklaşık 15 yıldır da kişiye özel çalışan emektar Bursa bıçakçılarından biri. TRT’de yayınlanan Diriliş Ertuğrul dizisinde Ertuğrul Bey’in uç beylik kılıcı da bugünlerde yayında olan Mehmed: Fetihler Sultanı dizisinde hem Fatih Sultan Mehmed’i canlandıran oyuncunun hem de diğer oyuncuların elinde bulunan dört kılıç da Aydemir’in eseri. Aydemir kimi zaman müşterilerin çizimlerini hayata geçiriyor, kimi zaman müşterisiyle birlikte çizimini yaptığı bıçağı üretiyor, kimi zaman da katalogda beğenilen bir kılıca suyunu veriyor.

“BİZ GÖRÜNMEYENİ YAPIYORUZ”

Bursa bıçakçılığı üzerine konuşan Aydemir’e göre Türkiye’nin birçok yerine bıçak ustası var Bursa’yı onlardan ayıran en önemli unsur, belirli modeller üzerinden çalışmak yerine bütün modellerin hepsini yapabiliyor olmaları.

Bıçaktaki el sanatının üzerinde önemle duruyor Aydemir. Aydemir bıçak ustasının maharetini, “Bir bıçağı görürsünüz, iş yapmaz dersiniz ama bıçağın iş yapan kısmı görünmeyen kısmıdır. Çeliğin özellikleri, kesme açıları, bıçağın ağırlığı ve dengesi… Esas kısım burada. Ama insanlar baktığında bitmiş halinin görür. Şu anda da piyasadakilerin yüzde 90’ı görünüşe bakıyor. Ama aslında görünmeyeni iş yapar. Bursa bıçağını öne çıkaran da odur. Biz görünmeyeni yapıyoruz” sözleriyle açıklıyor.

Yani aslında Bursa bıçağında bütün iş, işçilik. Çelik ustasına ham ve yumuşak gelir, ona sertliğini de ustası verir. Ustalık da burada devreye girer ve aşçılık da budur. Malzeme aynı da olsa işin içine ustalık girdiğinde lezzeti farklı oluyor.

Bıçak denildiğinde her ne kadar Bursa akla gelen ilk şehir olsa da Aydemir Bursa bıçakçılarının durumunu “bitik” olarak değerlendiriyor. 70-80’li yıllarda odalarını kayıtlı 550 bıçakçı olduğunu söyleyen Aydemir, bugün sayılarının 50’lere kadar düştüğünü ve bu nedenle odalarının da kapandığını söylüyor.

6136 SAYILI KANUN ELLERİNİ BAĞLIYOR

Bu noktaya gelinmesinin en önemli nedenleri arasında 1953 yılında çıkarılan ve 1956 yılında yürürlüğe giren 6136 sayılı kanun. Türkiye’deki bıçakçıların tabi olduğu bu kanunla sınırlar keskin çizgilerle belirlenmiş. Yasanın bugün ilk halinin hiç değiştirilmeden yürürlükte olmasını ülkenin bir ayıbı olarak gören Aydemir, “Kanunda öyle bir maddeler var ki, bugün ekmek bıçağını dahi yapamazsınız. Mesela kılıç yapmak bizde yasak, süs olarak yapabilirsiniz. Ama Amerika firmaları bizim kendi öz kılıçlarımızı yaparak bütün dünyada satabiliyor. Ama biz bunu yapamıyoruz. Kılıçlarımız kesmeyecek, süs görüntüsü olacak, yaparken izin alıp öyle üreteceksin” sözleriyle yasanın çifte standardına tepki gösteriyor. Çünkü Türkiye’de üretim yapan bıçakçılar için geçerli olan bu kanun, yurt dışından ithal olarak gelen bıçaklar için geçerli değil. Aydemir de kanunun geçerliliğinin herkes için eşit olmasını istiyor.

YASAKTA ÇİFTE STANDART

Sustalı çakı türü üzerinden örnek veren Aydemir kanunun ülkenin bıçak üretimine verdiği zararı, “Sustalı çakı tek elle açılan bir çakı türüdür. Bugün nereye giderseniz gidin tek elle açılan çakılar satarlar. Bu, kavga sırasında bir elle düşmanı tutup, diğeriyle çakıyı açıp vurmayasınız diye o günkü şartlarda alınmış bir tedbir. Bugün bütün dünya bunu kullanıyor ama biz üretemiyoruz” sözleriyle açıklıyor ve ekliyor, “Yurt dışından gelen fabrikasyon ürünler Türkiye’ye rahat bir şekilde girip denetlenmeden satılabiliyor. Başka ülkelerin ürettiği bıçaklar Türkiye’de gemiler dolusu satılıyor.”

Dünya üzerinde kılıç denilince akla ilk gelen ülkeler arasında Japonya yer alıyor. Kill Bill filmini izleyenler hatırlar. Geleneksel Japon kılıç sanatının önemli bir sembolü olan Hattori Hanzo katanası ve dolaylı olarak Japonya kılıcı önemli bir üne kavuşmuştu. Japonya’nın çeliği 1400’lü yıllarda tanıdığını söyleyen Aydemir, “Biz 1400 yılında kaç tane devlet kurmuştuk. Dünyada çelik denildiği zaman Türkler ön plandadır. Ama kılıcın ünü bizden onlara kalmıştır” sözleriyle önemli bir kültür nesnesi ve onun tarihinin kaptırıldığını aktarıyor.

YEREL YÖNETİCİLERİN DESTEĞİ KATANAYI DÜNYA MARKASI YAPTI

Peki Japonya kılıcını bu kadar üne kavuşturan ne? İnternette katana çalışmalarının uzun videolarını ve belgesellerini görebileceğimi dile getiren Aydemir, “Bunun arka planına baktığımızda yerel yöneticilerin bu ustalara sahip çıktığını görüyoruz. Danışmanlar atıyorlar. Yerel yönetim ekiplerini göndererek onların çekimlerini yaptırıyor ve pazarlamasını yapıyor” sözleriyle yerel yönetimlerin katanaların tanınırlığına katkısını anlatıyor. Bursa bıçakçıları da benzer bir uygulamayı yerel yönetimlerden talep etse de çağrıları sonuçsuz kalmış. Keza ‘şehrin girişlerine Avrupa’daki gibi satış yerleri koyalım’ dediklerinde de yine aynı yöneticiler ‘yaparız’ dese de hayata geçmiyor.

Bursa bıçakçıları için güzel şeyler de olmamış mı? Elbette olmuş. Türkiye’de ilk olma özelliği taşıyan Bursa Bıçak Müzesi, bıçak ustalarının yıllarca talebi sonrası 2017 yılında hayata geçirilip, 2021 yılında kapatıldı. Müzenin koleksiyonu, Bursa Kent Müzesi’nde kendileri için ayrılan bir yere taşındı. Müze binası ise Mehmet Akif Ersoy Kültür Merkezi olarak kullanılmaya başlandı.

“BURSA’DA BİNA BİTTİ DE MÜZE Mİ KALDI?”

Bıçak Müzesi’ni bıçakçıların içindeki bir yara olarak değerlendiren Aydemir, konuyu şu sözlerle değerlendiriyor:

“Bizim müze olan yerimizi alıp Mehmet Akif Ersoy Derneği’ne verdiler. İsim elbette önemli ama Bursa’yla bir alakası yok. Bıçak denildiğinde akla ilk gelen şehirde siz müzeyi kapatıp Mehmet Akif Ersoy Derneği’ne verirseniz benim içim acır, ağlarım yani. Bursa’da bina bitti de müze mi kaldı onlara verilecek? Olmuş müze bozuldu. Kent Müzesi’nde sığınmacı gibi bir bölüm verdiler.”

Yerel yönetimlerden, sanayicilerden ve iktidardan çok bir şey talep etmediklerinin altını ısrarla çizen Aydemir, yalnızca balık tutmayı öğrenmek istediklerini söylüyor. Bursalı firmaların yurt dışına yaptıkları ziyaretlerde yanlarında hediye olarak Bursa bıçağını götürmeleri basit bir istek. Aydemir, ticareti olmayan sanatın batmaya mahkum olduğunu vurguluyor. Dolayısıyla kendilerinin tıkandığı noktada bürokrasinin kendilerine yol açması gerektiğini düşünüyor. Sonrası zaten bıçak ustalarının maharetine kalmış ki o konuda da ustaların kendine güveni tam ve Aydemir dünyadaki bıçak üreticilerinden eksikleri olmadığını düşünüyor.