Yoksul ailelerden gelen çocuklara eğitim değil, işçi olmak sunuluyor

Yayınlama: 13.10.2024
A+
A-

Milli Eğitim, ülkenin geleceğini inşaa eden eğitim süreçlerini bilimsel veriler üzerinden sağlamak yerine gerici dinsel eğitim yapmak ve itaatkar bir nesil yetiştirmek derdinde. Zaten bu iktidar yıllar önce 4+4+4 sistemine geçiş döneminde “dindar nesil yetiştireceğiz” diyerek niyetini açıkça söylemişti. Sadece dindar nesil kısmı yetmedi, itaatkar, yoksul ve yoksun işçi bir nesil yetiştirmeye yönelik sistem oluşturma derdine düştü.

Eğitim; soran, sorgulayan, kişinin kendini keşfetme süreci olarak tanımlanabilir. Bu tanıma bakıldığından genel olarak kullanılan bir örnek üstünden anlatmak gerekirse, eğitim tüm balıklara daha iyi yüzmeyi öğretmek, açık denizlere çıkma cesareti vermeyi amaçlar. Oysa bizim eğitim sistemimizde tüm kuşlara yüzmeyi, balıklara da ağaca tırmanmayı öğreten bir düzen kurulmuş. Çocukların ilgi ve yetenekleri görünmüyor, tespit edilmiyor ve çocukların hepsi aynı sistemin içinde zoraki sınıflarda tutuluyor.

Bir videoda “İnsanların dört duvar içinde tutulduğu, geniş bir avlusu olan, belirli saatlerde insanların avluya çıkmasına izin verilen, müdür tarafından yönetilen, kapısında güvenlik görevlileri olan, koridorlarında nöbet tutulan, her gün yoklama alınan, insanların sınıflandırıldığı yer neresi diye sorsalar aklınıza ilk neresi gelir?” diye soruyordu. Öğrencileri sabahtan akşama kadar 12-17 çeşit ders vererek okulda tutuyor, buna da eğitim diyoruz. Hele ki sınav sistemi içinde çocuklara sürekli “şimdi çalış gelecekte rahat edersin” telkini ile yarış moduna girmelerini sağlayan akademik yükleme içine sokuyoruz. Çocuklar yaşlarının gereğini yaşamadan ergenlikle baş etmeye çalışırken bir de sınav sorumluluğu yükleniyorlar.

Bu sistemin içinde öğrencilerin devamsızlığı inanılmaz boyutlarda. Özellikle meslek liselerinde devamsız öğrenci sayısı hızla artıyor. Sistemin ortaöğretim kurumlarına yerleştirdiği öğrencilere göre sınıflarda 40 kişi olması gerekirken sürekli devamsız olan öğrenciler var. Bu çocuklar nerede? Neden okula gitmiyorlar. Çalışıyorlar mı? Evlendirildiler mi? Ya da boş boş sokaklarda mı dolaşıyorlar?

 Bu çocukları okula getirebilmenin bir yolunu bulmak yerine sorumluluğu öğretmenlere ve okul idaresine yükleyen ve “gidin evinden çağırın” diyen bir Milli Eğitim Bakanlığımız var.

Yoksulluğun derinleştiği bu dönemde çocuklarda çalışma yaşı 8’e inmiş durumda. Milli Eğitim’de madem çocuklar çalışıyor, onları MESEM Ortaokulları sistemi uygulayarak çocuk işçiliği uygulayan sistemi kuruveriyor. 10-11 yaşlarında olup yasalara ve çocuk hakları sözleşmesine göre çalıştırılması yasak olan çocuklar eğitim adı altına sömürüye tabii tutuluyor.

Bunun adı devlet eliyle çocuk emeği sömürüsü yani istismardır. Lise düzeyinde olup son bir yıldır MESEM’de kayıtlı çocuklardan 9’u iş cinayetleri sırasında hayatını kaybetti. MESEM’i ortaokullar düzeyine indirmek henüz 10 yaşındaki çocuğu açıkça istismar edilmesine göz yummaktır.

Mesleki eğitimin erken yaşta başlatılmasının, öğrencilerin mesleki becerilerini artıracağı ve iş gücü piyasasında daha nitelikli bireyler yetişmesine katkıda bulunacağı iddia ediliyor. Oysa bu sistem çocuk işçiliğini arttıracağı gibi ayrıca eğitimde yaşanan eşitsizlikleri daha da derinleştirecektir. Mesleki ortaokulların açılması, öğrencilerin çok erken yaşta meslek seçmeye zorlanması anlamına gelmektedir. Bu yaşlardaki çocukların, henüz kendilerini ve ilgi alanlarını tam olarak keşfetmemişken, belirli bir meslek dalına yönlendirilmeleri pedagojik açıdan sakıncalıdır.

Sermaye sahipleri itaatkar, kendisine minnettar işçiler istiyor. Devlet, kendini keşfetmek, adaletli olmak, hak aramayı öğretmek yerine boyun büken çocuklar yetiştirip sermayenin hizmetine sunmaktan büyük gurur duyuyor.

Sosyoekonomik açıdan dezavantajlı ailelerden gelen öğrenciler, bu okullara yönlendirilecek ve eğitimden çok erken koparılarak düşük ücretli ve güvencesiz işlere mahkûm işçiler haline gelecek.  Mesleki ortaokullar, eğitimde sınıfsal ayrışmayı hızlandıracak, öğrencilerin eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanma olanaklarını zayıflatacaktır. Mesleki ortaokullar yerine, daha kapsamlı bir eğitim modeli oluşturularak öğrencilerin çok yönlü gelişimleri desteklenmelidir. Meslek liseleri bünyesinde mesleki ortaokulların açılması, öğrenci fiziksel ve psikolojik gelişimi açısından da ciddi riskler taşımaktadır. Eğitimde nitelikli bir reform yapılması gerekiyor ve bu reform çocukları erken yaşta meslek seçimine zorlamak değil onların yeteneklerini ve potansiyellerini ortaya çıkaracak şekilde planlanma yapmaktır. Eğitim, bireyin bütüncül gelişimine odaklanmalıdır.