Gökhan Zan: İletişim Başkanlığı yalan söyledi, hakkımı helal etmiyorum

Eski milli futbolcu Gökhan Zan depremin ardından İletişim Başkanlığı’ndan iki kişi tarafından arandığını fakat verilen sözlerin tutulmadığını söyledi.

Gökhan Zan: İletişim Başkanlığı yalan söyledi, hakkımı helal etmiyorum
Yayınlama: 14.03.2023
A+
A-

Gökhan Zan, eşi Müge Uzun Zan’la Halk TV’de, katıldığı programda, “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan iki kişi aradı. Ben hakkımı helal etmiyorum. Bana yalan söylediler. Ne istediysek gelmedi. Vinç yolda dedi, gelmedi” ifadelerini kullandı.

Hatay’da depremzedelerin hala büyük ihtiyaçlarının bulunduğunu dile getiren Zan, hala duş alamayan insanların olduğuna dikkat çekti. “Bu bir deprem değil, unutulamaz. Herkes not alsın. Bu bir kıyamet” diyen Zan, bölgede koordinasyon probleminin ilk günden bu yana devam ettiğini söyledi.

KOORDİNASYON ZAYIFLIĞI BİRİNCİ GÜNDEN BUGÜNE DEK DEVAM EDİYOR

Zan, “Bu yüzyılların en ağır, en şiddetli felaketini yaşayan bir coğrafya. Bundan sonra önemli olan çözüm odaklı olmamız. Ben halkım, ben sırtımı kime dayayacağım? Devletime. Ben kime güveneceğim? Devletime. Bugün yanımda olmaları lazım. Evet yapıyorlar, ama eksik. Bunu kendileri de biliyorlar zaten. Eksik olduğu zaman insanlar acı çekiyor. Bu eksiklik nasıl hızlıca giderilebilir? Koordinasyon zayıflığı birinci günden bugüne dek devam ediyor. Bunu inkar edemezsiniz. İnsanlar dışarda, çadır kentleri su basıyor. 2-3 çadır ver ne olacak, imkanın var. Memleketine dönmek isteyen ama dönemeyen, çadır var mı diye soran insanlar var. Dönemiyorlar. Herkes köye geri dönüyor, akrabalarının yanına sığıyor. Köy ahalisi 500’se 5000’e çıkıyor. Merkezden göç eden insanlar var. Ona göre erzak, çadır göndereceksin.” diye konuştu.

Hatay’da salgın hastalık riskine dikkat çeken Zan, Sağlık Bakanlığı’na çağrı yaptı. “Bölge sıcak bir bölge. Haşereler, bit, salgın hastalıklar… Bunların önüne geçmemiz lazım” diyen Zan, şunları söyledi:

“Hatay’ın %80’i yıkıldı. Yıkılmayan yerler de yıkılmak zorunda zaten. Başka bir felaketle karşılaşmayalım. Geçmişten çok geleceğe bakmalıyız. Bu şehri nasıl inşa etmeliyiz? Bundan sonra oradaki insanlar yaşayan ölü gibi olacaklar. Bundan dolayı biraz dikkatli olalım. Sevgiyi, şefkati gösterelim. Bu insanları geçici olan çadırla değil, konteyner ile yaşanılacak duruma getirelim.”

ÇADIRIN GELMEDİĞİ NOKTADA KONTEYNERİ NASIL GETİRECEKSİNİZ

Zan ayrıca “Çadırın gelmediği noktada konteyneri nasıl getireceksiniz?” diye sordu. Deprem eğitiminin okullarda yapılması gerektiğine dikkat çekerek “Bu insanlar onuruyla, gururuyla yaşayan insanlar. Bu insanlar daha düne kadar evleri olan, işleri olan insanlardı. Düşünebiliyor musunuz, 1,5-2 dakika içinde aileniz yok, eviniz yok, eksik kalmışsınız. Dostlarınız yok. Mahalleniz yok, şehriniz, kültürünüz, geleceğiniz yok olmuş. Bu insanlar hala çadır dileniyorlar. Ben insanlığımdan, bu dönemden, bu yüzyıldan utanıyorum. İnsan seçiyoruz. Bize okullarda deprem öğretilmedi. Bu eğitimle, farkındalıkla başlar. Derslerde gösterilmesi lazım.” diye konuştu.

“Bizim hızlıca ders almamız lazım. İstanbul’un bunun altından kalkması mümkün olmaz” ifadesini kullandı. Zan şunları söyledi:

“Deprem bölgesini bilim insanları anlatıyorlar. Biz sadece yaşayanlar olarak anlatabiliriz. Bu işi yıllardır profesörler anlatıyorlar. İstanbul gibi itfaiye aracının zor girdiği ara sokakların olduğu ve mimarisi eski olan yerleri düşünebiliyor musunuz? Hiçbir kurtarma aracı giremez”

HAKKIMI HELAL ETMİYORUM

Kepçe için saatlerce beklediklerini söyleyen Zan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı’ndan Çağatay ve Ali Bey beni aradılar, ‘Neye ihtiyacınız varsa, buradayız’ dediler. Yarım saate gelecek kepçeyi, o soğukta saatlerce bekledik. Defnedemiyoruz. Enkazda bekledik, tekrar getirdik kendi imkanlarımızla yaptık. Böyle bir insan size yalan konuşuyor. Ben hakkımı helal etmiyorum. Bana yalan söyledi. Ne istediysek gelmedi. Vinç yolda dedi, gelmedi”

Gökhan Zan’ın eşi Müge Uzun Zan ise yardımların sürdürülebilir olmasının önemine değindi. Müge Uzun Zan şunları söyledi:

“İnsanlar çok büyük bir dayanışma içerisinde yardımları yığdı. Bu bir yandan da tehlikeli bir durumdu. Bu yardımların doğru bir şekilde, zamana yayılarak koordineli bir şekilde dağıtılması çok önemliydi. Elimizde beş tane çadır var, bebeği olan var, engelli olan var, hasta olan var, en kötü kimse onun ayrımını yapmak zorunda kalıyoruz. Bu çok kötü bir şey. Benim şu anda kendim şahit olduğum en az 10-15 çadırı olmayan, kendi imkanlarıyla naylonlarla çadır yapmaya çalışan insanlar var. 37 gün geçmesine rağmen hala çadırı olmayan aileler var.”

Haber Merkezi